radyobir
radyobir

"Stratejik Ortaklık" gerçekçi mi?

Başkan Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler zirvesi kapsamında görüşmemesi, Türkiye-ABD ilişkilerinde "stratejik ortaklık" atmosferinden söz edilemeyeceği yorumlarına neden oldu.

22 Eylül 2021 10:22 | Güncelleme :22 Eylül 2021 10:34 | Kategori: Dış Politika

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 76. BM Genel Kurulu için bulunduğu New York’ta iş dünyasından yöneticilerle biraraya geldi; "Türkiye ve ABD, iki güçlü stratejik ortak ve 70 yıllık müttefiktir” mesajını verdi. ABD Başkanı Joe Biden ile 14 Haziran’da Brüksel’de gerçekleştirdiği yüz yüze görüşmeyi hatırlatan Erdoğan’ın, Türkiye’ye yönelik gümrük vergisi gibi uygulamalar ile ticari yaptırımlara son verilmesi için Amerikalı işadamlarına çağrı yapması dikkat çekti.

BM zirvesi dolayısıyla ABD Başkanı Biden’ın yüz yüze görüşmeyi planladığı az sayıdaki ülke lideri arasında yer almayan Erdoğan’ın, Ankara–Washington hattındaki tablo için "stratejik ortak” görüşü, uzmanlarca gerçekçi bulunmadı.


Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi uzmanı Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’na göre, Erdoğan’ın halen iki ülke ilişkilerini "stratejik ortaklık” olarak tanımlaması "içi boş” bir tanımlama.

Türk–Amerikan ilişkilerinde böylesi bir ortaklıktan söz edilebilmesi için her iki ülke tarafından "ulusal çıkarlar açısından ortaklık olması” gerektiğini belirten Kalaycıoğlu, ABD Başkanı Biden’ın bugünkü BM Genel Kurulu konuşmasına bakıldığında, Türkiye’nin Washington’un beklediği gibi, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye bağlı rota izlemekten son yıllarda epeyce uzaklaştığını söyledi.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel de Biden’ın Türkiye’yi Rusya gibi otoriter ülkelerden birisi olarak gördüğünü kaydederek, 14 Haziran’da NATO Zirvesi’nde Erdoğan’la yüz yüze görüşmesini ise Afganistan gerekçesiyle gerçekleştirdiği görüşünü aktardı. Uzgel’e göre, Erdoğan’ın New York’ta "stratejik ortaklık” vurgusunu dillendirmesi ABD’yle ilişkileri düzeltme beklentisi kaynaklı.


Türkiye-ABD ilişkilerindeki son durumu "stratejik ortaklık ve yakın işbirliğinden uzak” olarak yorumlayan uzmanlar Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Prof. Dr. İlhan Uzgel, VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

ABD Başkanı Biden neden Erdoğan ile yüz yüze görüşmedi?

VOA: BM zirvelerinde liderlerin görüşmesi beklenirdi. Biden ile Erdoğan'ın görüşmemesi nasıl yorumlanmalı?

Prof. Dr. Kalaycıoğlu: Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler özellikle son yıllarda inişli çıkışlı oldu. Son dönemde ilişkiler biraz soğuk. 2009 yılında Başkan (Barack) Obama seçildiğinde ilk yurtdışı gezisini Ankara’ya yapmıştı, o zamanki dünya ve Türkiye koşulları buna müsaitti. Türkiye demokrasi konusunda, Avrupa Birliği ilişkilerinde, İsrail meselesinde büyük ivme kazanmıştı. Obama’nın ziyareti, o dönem Ortadoğu için hem de daha geniş bir coğrafyada Türkiye’nin bir rol modeli haline gelmesine yönelik mesajı güçlendirmek içindi. Ancak 2010’lu yıllardan itibaren Türkiye, önce hukukun üstünlüğü ile pek ilişkisi kalmayan bir ülke haline dönüştü. Demokrasiye ilişkin temel göstergelerinde ciddi seviye kaybetti. Uluslararası sıralamalarda ciddi gerileme oldu. Avrupa Birliği ilişkilerinde Kopenhag kriterlerine bağlı, demokrasi ilkelerine bağlı ekonomik ve insani gelişme ile aynı zamanda hukukun üstünlüğüne bağlı bir hukuk sistemi oluşturma konusunda artık bir örnek teşkil edebilecek durumda değil. Üstelik bu özellikleri o kadar aşındı ki o alanlarda herhangi bir hukuk devleti uygulaması veya demokrasi uygulaması olduğu konusunda da ciddi şüpheli bir konuma geldi. Amerika yönetimi de daha realist yaklaşım ile ilişki kuruyor. Biden bugünkü BM konuşmasında yine insan hakları ve demokrasi vurgusuyla otokrasiye karşı mesajlarla dolu bir konuşma yaptı. Böylesi bir yaklaşım ile ABD’nin Türkiye’yle ilişkileri öne çıkarması beklenmiyor.

Prof. Dr. Uzgel: ABD Başkanı Biden, çok az yüz yüze görüşme yapan liderlerden birisi, artık bu durum herhalde fark edilmiştir. Ancak Erdoğan ile görüşmelerini daha da sınırlı tutuyor. Mesela Erdoğan, Biden’ın 20 Ocak’ta yemin etmesi üzerine tebrik mesajı gönderdiğinde ABD Başkanı olarak kendisine geri dönüş yapmadı ve telefon etmedi. 23 Nisan’da cevap verdiğinde de telefonla aradığında da Ermeni soykırımını tanıdığını söyledi. Yani aslında sevimsiz bir şey için aradı. Sonrasında yüz yüze görüşme ise NATO Zirvesi kapsamında kısa bir görüşmeydi. Aslında Biden’ın dış politika anlayışında Erdoğan gibi liderlere çok fazla yer yok. Sisi (Mısır Cumhurbaşkanı) ile ya da Orban ile (Macaristan Başbakanı) ile görüşmüyor. Putin hakkında çok ağır ifadelerde bulundu. Yani otoriter olarak bilinen ve (ABD Eski Başkanı Donald) Trump'a yakın liderlere mesafe koyuyor. Ancak ve ancak çok önemli bir konu olursa yalnızca onunla ilgili bir görüşme yapıyor. Erdoğan ile NATO Zirvesi’nde Afganistan konusunu görüştü. Sonra da görüşmeye gerek duymamış gözüküyor.

"Stratejik ortaklık” sadece tek taraflı beklenti mi?

VOA: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Afganistan örneğiyle ‘stratejik ortaklık’ vurgusuyla ABD’den beklentilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Kalaycıoğlu: İçi boş maalesef. Türkiye'nin ABD ile stratejik ortak olma olanağı yok şu anda izlediği dış politika itibarıyla. Türkiye’nin izlediği dış politikası uzun dönemli olarak ABD’yle örtüşebilmeli ki böylesi bir ortaklıktan söz etmek mümkün olabilmeli. En azından Türkiye’nin komşusu olduğu bölgelere baktığımızda; Kuzey Karadeniz bölgesinde Rusya ve Ukrayna politikasında, doğusunda Kafkaslar’da, İran üzerinden Batı Asya politikasında, güneyinde hem Akdeniz'in doğusu hem MENA bölgesi (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) var. Bütün bu bölgelerde Amerika’nın izlediği dış politikaya baktığımızda herhangi bir bilimsel araştırma tarafından Türkiye ile uzun süreli ortaklığı ortaya koyabilir bir tablo gözükmüyor. Türkiye ile ABD’nin yolları çok farklılaşmış durumda. ‘Stratejik ortaklık’ ifadesinin, Amerika’daki kuruluşlar gözünde fazla bir anlam ifade edebileceğini düşünemiyorum. Bu aşamada olsa olsa bir temenni olabilir veya (Ankara’nın) ‘biz bir şekilde dış politikamızı sizinle çalışmacı olmayan bir havaya dönüştüreceğiz’ beklentisi olabilir. Keza Afganistan’da da Türkiye’nin, Rusya ve Çin gibi çok güçlü, Pakistan gibi çok etkili aktörler söz konusuyken etkili olabileceğine dair işaret göremiyoruz. Başkan’ın (Biden’ın) randevuları arasında Türkiye’nin girmemesi de bunun göstergesi. Türkiye’nin 1921’den başlayan yüz yıllık tarihsel bağlarına rağmen Afganistan’da denklemi değiştirecek bir etkinliği olabilecek gelişmeleri göremiyorum.

Prof. Dr. Uzgel: Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin, Amerika’dan beklentisi daha iyi yakın ilişkiler kurmak aslına bakarsanız. Her iktidar için Amerika diğer ülkelerden çok daha farklı bir öneme sahiptir. Erdoğan da ilişkileri düzeltme çabasını ifade ediyor. Ancak şu anki şartlar altında ilişkilerin düzelmesini sağlayacak yeni bir gelişme gözükmüyor. Belki Amerika açısından Ortadoğu'da yeni bir gelişme olursa, Çin'in ve/veya Rusya'nın bir hamlesi olursa eğer orada Türkiye'ye ihtiyaç duyulursa ikili ilişkilerde iyileşme başlayabilir. Erdoğan Afganistan mesesiyle aslında bunu denedi. Ama Kabil Havalimanı’nın güvenliği önerisiyle pek ilerleme olmadı. Dolayısıyla eğer Türkiye’nin içinde Amerikan sisteminde ya da bölgede bir değişiklik olmazsa, Türk-Amerikan ilişkileri böyle gidecek görünüyor. Biden yönetimi, Erdoğan hükümeti ile mesafeli ilişki kurmaya devam edecektir. Eğer ki büyük ve önemli bir şey olmazsa.

Siyasi ve askeri teknik görüşmeler sonuç sağlamıyor mu?

Bu arada son olarak Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal başkanlığındaki heyet geçen hafta Washington’u ziyaret etti. ABD ile Türkiye arasında Suriye başta olmak üzere siyasi müzakereler masaya yatırıldı. Ancak her iki ülke tarafından ilerleme veya uzlaşı sağlandığına ilişkin açıklamalar yapılmadı. Bunun yanısıra Ankara’nın ev sahipliğinde yapılan, Rusya’dan satın alınmış olan S-400 hava savunma sistemleri dışında, ABD’den de Patriot sistemi satın alınması pazarlığı amaçlı askeri teknik görüşmelerden, henüz kamuoyuna açıklanan bir sonuç çıkmış değil.

VOA: Suriye ve S-400/Patriot füze sistemleri konularındaki teknik görüşmelerden sonuç çıkmamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Prof. Dr. Kalaycıoğlu: Suriye ve füze sistemi tartışması öncelikle siyasi kararlar niteliğinde. ABD’de çok iyi bildiğimiz gibi Türkiye konusunda çok çeşitli güç odakları var. Mesela en başta ABD Kongresi önemli bir güç odağı ve Kongre hemen hemen her konuda Türkiye’yle ilgili hasmane bir tutum içinde görünüyor. Bu hasmane tutum gittikçe büyüyor ve Türkiye’ye yönelik yaptırım uygulanması talepleri artıyor. Buna ekleyebileceğimiz Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) ve bunun içerisinde CENTCOM (Merkez Kuvvetler Komutanlığı) var. Suriye konusu ve buradaki PYD başta olmak üzere Türkiye’nin komşu ülkeleri hakkında Pentagon’ın görüşleri, Türkiye’yle örtüşmüyor. Aynı zamanda Başkan Biden’ın seçilmeden önce dile getirdiği Türkiye’ye ilişkin görüşleri var. O zaman da bu başlıklar altında ABD ile Türkiye’nin işleri kolay değil. Olumlu sonuçlanabileceğini söyleyebilmek şimdilik pek mümkün değil. ABD Başkanı olarak Biden, ABD Kongresi’nde Türkiye lehine karar alınması çabası gösterebilir ama Kongre nezdindeki kredisini Türkiye için kullanmak ister mi bilemiyorum. En azından görebildiğim kadarıyla teknik görüşmelerin daha uzun süre sürüncemede kalacağı konumdayız. Yakın gelecekte Türk-Amerikan ilişkilerinde iyileşme olabilecek adımlar olabileceğini görmüyoruz.

Ayrıca Suriye konusunda ise İdlib’in önemli bir sıkıntı kaynağı olduğunu belirtmeliyiz. Emekli askerler olarak bölgeyi ve süreci yakından izleyen isimler, Türkiye’nin İdlib’de bataklığa saplandığını söylüyor. Dolayısıyla Rusya’nın rol oynadığı denklemde İdlib kaynaklı neler olacağı da önem arz ediyor.

Prof. Dr. Uzgel: Suriye, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bir konu başlığı. Ancak ben uzun süredir Suriye’de Türkiye ile ABD’nin aslında birlikte hareket ettiğini söylüyorum. Her iki ülke Suriye’deki pozisyonlarını teyit ettiler ve PYD/YPG’nin saldırmaması şartıyla Türkiye’nin askeri operasyonlarla tampon bölge oluşturmasında uzlaşıldı. PYD meselesinde taraflar orta yolu buldular ancak bunu deklare etmiyorlar. Ancak yaklaşan bir İdlib krizi var. Büyük olasılıkla (Önal’ın ziyaretinde) buradaki cihatçıların ne olacağı, İdlib meselesinin nasıl halledilebileceği konuşulmuştur. Dolayısıyla Suriye’de pazarlık devam ediyor.

En önemlisi Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarını Rusya, Ortadoğu ve Arap ülkeleriyle çözümlemesi mümkün değil. Son yedi yıldır ilişkileri bozduğumuz Amerikalılar bunu gayet iyi biliyorlar. Türkiye'nin gideceği herhangi bir başka kapı, çalacağı kapısı yok. Çünkü Türkiye, NATO üyesi ve Batı ekonomik sistemi içerisinde. Ne Rusya ne Çin ne de Körfez ülkeleri Türkiye'nin içinde bulunduğu diplomatik yalnızlığı ve ekonomik sıkıntıları çözmek için herhangi bir şey yaparlar. Dolayısıyla da Amerika da bunu gayet iyi farkında, Türkiye’nin kendisine muhtaç olduğunu da biliyor. Amerika ve Avrupa'yı topladığınızda Türkiye'nin dış ticaretinin neredeyse yüzde 70’i yapıyor. Dolayısıyla Türkiye finansal olarak Batı bloğuna bağlı ve AKP döneminde bu bağımlılık derinleşti. AKP, geçtiğimiz dönemde ‘Rusya’ya yanaşırım’ gibi seçenekleri maalesef tüketti.

Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI