radyobir
radyobir

ABD'nin İran'a yaptırım uygulamaya hakkı var mı?

Ünlü dilbilimci ve siyaset bilimci Noam Chomsky, Democracy Now'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tartışmalı ABD ziyaretini değerlendirdi. Chomsky'nin Democracy Now'a verdiği röportajın bir bölümünü paylaşıyoruz.

04 Mart 2015 15:16 | Kategori: Dış Politika

Kafası çalışan hiç kimsenin İran’ın nükleer silah sahibi olması durumunda saldırı gerçekleştireceğini düşünmeyeceğini söylüyorsunuz, ancak Netanyahu tekrar tekrar İran’ı Yahudilere karşı yeni bir soykırım tasarlamakla suçladı. Ocak’taki son Holokost Anma Günü’nde de Ayetullahların kendilerine karşı bir soykırım planladıklarını belirtti. Ve bu, burada çok ciddiye alınan bir sav.

Bu sav, durup bir dakika düşünmeyen insanlar tarafından ciddiye alınıyor. Ancak yine de İran çok sıkı gözetim altında. ABD uydu gözetimi İran’da olan her şeyin bilinmesini sağlıyor. Eğer İran bir füze yüklerse bile –bir füzeyi bir silaha yaklaştırırsa yani- ülke muhtemelen anında yok olur. Ve din adamları hakkında ne düşünürseniz düşünün, Devrim Muhafızları Konseyi ve benzerlerinin intihar eğilimli olduğuna dair bir veri yok.

Bu görüşmelerin öncülünün- İran ABD yaptırımlarının kalkması karşılığında uranyum zenginleştirebiliyor- adil olduğunu düşünüyor musunuz? ABD’nin en baştan İran’a yaptırım uygulamaya hakkı var mı?

Hayır yok. Yaptırım uygulama hakkı nedir? İran bize yaptırım uygulamalı. Yani, Beyaz Saray Sözcüsü uluslararası toplum hakkında konuştuğunda İran şunu yapmalı bunu yapmalı dediğini duyuyorsunuz; hatırlamamız gerekir ki "uluslararası toplum” ABD dilinde Birleşmiş Milletler’i ve onlarla hareket edecek herkesi ifade ediyor. Uluslararası toplum budur. Eğer uluslararası toplum dünya olsaydı, farklı bir hikayemiz olurdu. İki yıl önce Bağlantısızlar, eski Bağlantısızlar Hareketi, ki bunlar dünya nüfusunun önemli bir nüfusunu oluşturur Tahran’da toplantılarını yaptılar. Bir kez daha İran’ın nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na bağlı olarak, silah geliştirme hakkını desteklediler. Uluslararası toplum budur. ABD ve müttefikleri genelde olduğu gibi bunun dışındalar.

Ve yaptırımlar söz konusu olduğunda, son 60 yıldır ABD’nin İran halkına işkence etmediği bir gün bile olmadı. Parlamenter rejimin devrilmesi ve bir tiranın, Şah’ın yönetime gelmesiyle başladı. Şah, çok ciddi insan hakları ihlalleri ve şiddet eylemleri yaparken desteklendi. O devrildikten hemen sonra, ABD neredeyse hemen Irak’ın İran’a karşı savaşını desteklemeye başladı, ki bu savaş vahşi bir saldırıydı. ABD bu savaşa kritik destek sağladı, sonunda doğrudan savaşa katılarak Irak için savaşı kazandı. Savaş bittikten sonra, ABD anında İran’a karşı yaptırımları destekledi. Bu çok baskılansa da önemlidir.

George H.W. Bush şimdi böyle, ancak geçmişte Saddam Hüseyin’e aşıktı. Saddam’a ülkedeki muhalefete rağmen ilave destekleri onayladı. Irak’a dostu Saddam’ı selamlamak üzere, Amerikan medyasında duyduğu eleştirileri umursamaması için bir Kongre delegasyonu yolladı: Burada özgür basınımız var ve onları susturamam. Ancak Amerika’nın Sesi’nde dostu Saddam’a dair yapılan eleştirileri durduracağını söyledi. O zaman Iraklı nükleer enerji mühendislerini silah üretiminde gelişmiş eğitim almaları için ABD’ye davet etmişti. Bu Irak-İran Savaşı’ndan sonraydı, İran’a yaptırımlarla beraber gerçekleşti. Yaptırımlar günümüze kadar durmadan devam etti.

Sonrasında sorun ne olursa olsun anlaşma yapılabilmesi için tekrarlanan fırsatlar doğdu. Örneğin 2010’da Brezilya, Türkiye ve İran arasında İran’ın az zenginleştirilmiş uranyumu başka bir yerde –Türkiye’de– depolaması ve bunun karşılığında da Batı’nın İran’ın ihtiyaç duyduğu tıbbi reaktörler için izotop sağlamasında karar kılınan bir anlaşmaya varılmıştı. Anlaşma yapıldığı anda ABD Başkanı, Kongresi, medyası tarafından şiddetle kınandı. Brezilya’ya safları bozduğu için saldırıldı. Brezilya Dışişleri Bakanı o kadar sinirlendi ki muhtemelen İran’ın kabul etmeyeceğini varsayarak Obama tarafından yollanmış, Brezilya’ya birebir aynı anlaşmanın önerildiği mektubu halka açıkladı. İran bu anlaşmayı kabul ettiğinde, anlaşmayı kabul etmeye cüret ettiği için saldırıya uğradı.

Ve 2012… 2012’de bildiğiniz gibi Finlandiya’da bir buluşma oldu, Aralık ayında nükleer silah olmayan bir bölge oluşturulması için adımlar atıldı. Bu eski bir taleptir, başlangıçta Mısır ve diğer Arap devletleri tarafından 90’larda önerilmişti. Bunun için o kadar çok destek vardı ki ABD resmi olarak bunu kabul ediyor, ancak gerçekteyse anlaşmayı zayıflatmaya çalışıyor. BM denetimindeki görüşmelerin Aralık’ta gerçekleşmesi planlanıyordu. İsrail buna katılmayacağını açıkladı. Herkesin kafasındaki soru İran’ın nasıl tepki vereceği idi. Onlar da koşulsuz katılacaklarını açıkladılar. Birkaç gün sonra Obama buluşmayı iptal etti ve durumun müsait olmadığını iddia etti.

Ancak doğru yönde atılan adımlar çok önemliydi. Tabi ki buna engel olacak nükleer güç bulunduran tek devlet var: İsrail. Ve eğer Ortadoğu nükleer silahsız bir bölge olacaksa bunun için denetimler olur. Ne İsrail ne de ABD böyle bir denetime göz yumar… 

Netanyahu neden İran’ın nükleer bir tehlike olduğunda ısrar ediyor?

Çünkü bölgede bir caydırıcı unsur istemiyor. Bu kadar basit. Eğer saldırgan, şiddet kullanan bir devletseniz, bu gücü özgürce kullanmak istersiniz. Bunu engelleyecek herhangi bir şeyi istemezsiniz.

Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI