radyobir
radyobir

"Batılı koalisyon İşid'i dizayn için kullanıyor"

Öncelikle yukarıda anlattıklarımızın iç siyasetimizi belirlemede çok önemli etkileri var. AKP'nin Suriye politikasını değiştirilerek esnek bir çizgiye gelmesi, CHP'nin de Suriye siyasetini de gözönüne alan bir yaklaşım geliştirilmesiyle mümkün gözüküyor. Bu da AKP-CHP Hükümetinin olabilirliğini artırmaktadır.

09 Ağustos 2015 11:49 | Güncelleme :11 Ağustos 2015 14:07 | Kategori:

AYDlN ÇETİNER 
(SİLAH VE SAVUNMA UZMANl-STRATEJİST)

Röportaj; @Sezai ŞENGÖNÜL/2015

Aydın ÇETİNER kimdir?
1961 Kırklareli doğumludur. İstanbul Üniversitesinde yüksek lisans yapmıştır. Rumeli kökenli bir ailenin çocuğudur. 30 yıldır Silah ve Savunma Endüstrisi alanında çalışmalar ve araştırmalar yapmış, makaleler yayınlamış, danışmanlık yapmıştır. Yayımlanmış olan ‘’İstihbarat Savaşları’’ ve ‘’21. Yüzyılda Savaş Stratejileri’’ isimli kitapları bulunmaktadır. ‘’Çerçeve’’ isimli dergide ‘’Strateji ve Silah Savunma Endüstrisi’’ alanlarında birçok makaleler yazmıştır. ‘’Kapalı Denizler’’ isimli bir teorisi vardır. Yurt içinde ve yurt dışında birçok konferanslar vermiştir. İyi derecede İngilizce bilen Çetiner, evlidir.

Atdın Bey, sınır içi ve sınır ötesi operasyonlar var biliyorsunuz... Günlerdir de sürüyor… Neler oluyor?

An itibarıyla sorduğunuz ve yaşadığımız bu olayların sebebi ve bunun ilk adımı değişen Suriye siyasetidir. Tarsus’ta (Adana'da) MİT tırlarının bir operasyonla durdurulması, olayı Türkiye’nin Suriye’de radikal cihadcı silahlı gruplara silah yardımı yaptığına dair bir kanı akabinde  kuvvetli bir operasyonun gerçekleşmiş olmasıyla bağlantılıdır... 

Operasyon dediniz… Bu Operasyonu kim ya da kimler yaptırmıştır?

Şahsi kanaatim, ABD’nin yaptığı/yaptırdığı yönündedir.

Neden yaptırmıştır, durduk yere değil herhalde…

Bu operasyon ile Türkiye’nin o güne kadar takip ettiği Esed rejimini devirmek ve Suriye’de muhaliflerin Suriye ‘Baas’ rejimini ortadan kaldırmak, yeni bir rejimin ve yeni bir Suriye’nin kurulması siyasetine engel olmak için bu operasyon yapılmış veya yaptırılmıştır. Amerika geçtiğimiz yıllarda körfez ülkelerinden bazılarıyla ve Rusya, Çin gibi ülkelerle İsviçre’de yaptığı toplantıda göreceli bir anlaşma sağlamak, Esed rejimini işbaşında tutarak radikal Suriyeli muhaliflerin Suriye’ye hakim olmasını engelleyerek hem Suriye’de hem de bölgede siyasal ilişkileri domine etti.

Amaç İsrail’in…

Diyelim dediğiniz doğru… Amerika yaptırıyor… Peki, Amerika uzun vadede neyi amaçlamaktadır, bunu yapmak/yaptırmakla?

Amaç İsrail’in üzerinde hissettiği güvenlik ve tehdit algılamasını gidermek, meseleyi zamana yayarak kontrolü elinde tutmaktır. Türkiye’ye gelince sonuç olarak yıllardır Esed rejimine karşı bölgede takip ettiği Rigit (sabit) siyaseti değiştirmek zorunda kaldı. ABD ile yeni yapılan anlaşmalar sebebiyle farklı bir siyaset moduna geçildi.

Ne tür anlaşmalar bunlar… Yani içeriği, bir fikriniz var mı bu konuda da…

Şöyle ki: İncirlik üssü ABD’nin kullanımına açıldı. Bu çok önemli ve en kritik adımdı. Neden derseniz; İncirlik üssü ABD’nin dünyadaki en önemli 4 üssünden birisidir. Ve bu gün ABD bu 4 önemli üssün en önemlisi olan İncirlik’e, yine 4 önemli üsten birisi olan Almanya’daki üssünden uçak konuşlandırmaktadır.

Bahsettiğiniz ekipman ve uçakların çok önemli bir özelliği var mı?

Var… F16 uçaklarının hava üstünlüğü için yapılmış F15 Eagle uçakları, tanker uçakları, elektronik istihbarat uçakları bölgede görev yapmaya başlamıştır. İHA olarak Predator, silahlı ve silahsız MQ1, MQ9 Reaper silahlı yüksek kapasiteli insansız hava araçlarıyla bölgede operasyon yaptırmaktadır. Neticede bu anlaşma ile Türkiye, Suriye siyasetini tamamen değiştirmiş bulundurmaktadır.



Bu çatışmalar sona erdiği gün Suriye’nin…

Nasıl yani… Tamamen değiştirmiş derken… Bu fiili savaşa kadar gidebilecek daha ciddi bir siyaset değişikliği midir, yoksa başka süreçleri seçenek olarak mı sunacak?

Öncelikle bölgede savaş bütün şiddetiyle sıcaklığıyla aslında sürmüyor mu? Amerika ve koalisyon güçlerinin İŞİD, Esed Rejimi ve diğer oyuncuları… Hatta önemli oranda Türkiye’yi bir sıcak çatışma ortamında görüyorum. Burada aslolan bu çatışmaların sona erdiği gün Suriye’nin, düne nazaran dünya içerisinde alacağı siyasi şekildir.

Peki, çatışma sona erdiğinde ne olacak, öngörüleriniz var mı buna dair?

Aslında, Suriye’nin geleceği üç aşağı beş yukarı belirlenmiş durumdadır. Şöyle izah edeyim bunu açalım biraz… Şahsen çatışma sona erdiğinde şunların olmuş/yapılmış olacağını düşünüyorum;

Birincisi İŞİD ile mücadele adı altında batının kendisine tehdit olarak gördüğü radikal İslamcı militanların mümkün olduğunca bu çatışmalarda telef edilmek suretiyle yok edilmesi sağlanacak. İkincisi Geleceğin Suriye’si askeri olarak İsrail’i, Amerika ve batının çıkarlarını asla tehdit edemeyecek bir siyasal yapıya dönüştürmek. Üçüncüsü de bölgede Sünni radikalizmin karşısına Şiilik yukarıdaki maddelere halel getirmeyecek şekilde dengeleyici unsur olarak yerleştirilecek.

Türkiye gönülsüz de olsa Amerika ile…

Bu arada Türkiye, geçmişte bir ‘Çekiç Güç’ sıkıntısı yaşadı… Bu ABD ile yapılan İncirlik üssünün kullanımı ile ilgili yapılan anlaşma yeni bir "Çekiç Güç” gerilimini Türkiye’ye yaşatabilir mi?

Evet… Yaşatabilir. Türkiye biraz gönülsüz de olsa Amerika ile işbirliği durumunda. Fakat Amerika hala Türkiye’nin kendi milli menfaatleri için gerekli adımları atmasına izin veremediği gibi ayrıca Türkiye’nin izlediği Suriye ve Irak siyasetinde etkin olmasına da izin vermiyor.

Geçmişte Amerika ve Batılı devletlerin Suriyeli mülteciler konusunda ve başka konularda da yan çizmeleri oldu, peki ne kadar güvenebiliriz şimdi Amerika’ya…

Uluslararası politikada duygusallığa yer yoktur. Asla sonsuz güven diye bir ilişki şeklide yoktur, siyasal çıkarlar üzerinden yürütülen bu ilişkiler için bu gün her şey yeni başlamaktadır. Uzun süredir Suriye üzerinde görece birbirinden faklı politikalar takip eden ABD ve Türkiye yeni bir işbirliğine başlıyorlar. Birlikte başta İŞİD peşinden Türkiye’nin önemsediği PKK PYD ve diğer terör unsurlarına karşı belki yıllarca sürecek operasyonlar henüz günümüzde yeni başlıyor. Sadece incirlik değil Diyarbakır ve Batman hava üsleri kullanılacak. Sadece hava unsurları ve elektronik hap yöntemleriyle başlayan bu iş birliği kaçınılmaz olarak İstihbarat işbirliği ve belki ileride kara unsurlarının da devreye girmesiyle genişleyerek sürecek gibi gözüküyor. Devamında Suriye üzerinde olduğu gibi belki Irakta da; Türkiye-ABD işbirliğini gözlediğimiz gibi, diğer koalisyon güçlerini de İngiltere’yi de özellikle göreceğiz. Böylece bölgede İran’ın karşısına görüşmeler ve işbirliği çerçevesinde de olsa bir dengeleyici unsur olarak Türkiye hep çıkacaktır.

Bu arada hemen sınır ötemize İŞİD/DEAŞ konuşlanmış durumda, yani artık iş buraya kadar gelmiş bir halde… Amerika ile yapılan bu en son yeni anlaşma da Ortadoğu’daki bu vb. örgütlerin etkisi olmuş mudur?

Tabii ki… Türkiye şu an bildiğiniz gibi İŞİD’e karşı silahlı güçleriyle fiilen Amerika’ya destek olarak girmiş bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Türkiye kendisine tehdit unsuru olarak gördüğü PKK/PYD’nin de Fırat’ın batısına geçişini engellemek Maracerablus hattında 110 km boyunda 45 km derinliğinde bir sınır hattını bir nevi ‘Free Zone’ (Serbest Bölge) olarak şekillendirmek istemiş, bu yolda da Amerika ile bazı konularda tam anlaşamasa da bir mutabakata varmıştır…

İran, Suriye’de savaşması sonucu elde ettiği bazı avantajları…

İran-ABD arasında da samimi ilişkiler iyice göze batıyor… Nükleer anlaşmalar, ambargonun kalması, dondurulan paraların çözülmesi vb… Dediklerinizden anlıyoruz ki, İran epeyce yatırım yapmış bu günlere…

Evet aynen… Bunlar olurken Amerika ile nükleer müzakerelerde anlaşma, İŞİD/DEAŞ’a karşı mücadelede Amerika ve batının duygularını okşayacak şekilde milli kahramanlar (Kasım Süleymani gibi) ortaya çıkarmış olan ve hem Irak’da hem Suriye’de fiilen İŞİD/DEAŞ’a karşı savaşan İran elde ettiği bazı avantajlarını büyük bir hırsla korumak istemektedir. Geçtiğimiz günlerde Ruhani; İran körfeziyle ilgili yaptıkları bir toplantıda ‘Biji Kürdistan’ ifadesini kullanmıştır. Her ne kadar İran Kürtleri çok önemsemese de şekilden ibaret gibi gözüken bu yaklaşımları sonuçta İran siyasetinin, Irak ve Suriye üzerinden Türkiye’ye kadar uzanan etkilerini meydana getirmiştir.

Peki, İran’ın bölgedeki etkinliği, izlediği siyaset hakkında başka neler düşünüyorsunuz?

İran, bölgede Amerika ile mücadele eden bir görüntü vererek bütün bir coğrafyada çok ciddi politik etkinlik kazanmış, bir güç konumundadır. İran siyasetini Şia/Şiilik ve malumların yanında olma temeline dayandırsa da ana siyaseti tam anlamıyla Fars siyasetidir.

Saddam Hüseyin devrilince, Sünniler…

İran’ın bu kadar etkin olmasının önünü açan ne olmuştur? Yani temel faktör nedir…

Evet, dediğiniz şeyi anladım. Aslında tampon görevi yapan bir ülke vardı… Irak… Şii dünyasına karşı, o coğrafyada Sünnilerden oluşan ve bir tampon görevini yapan Saddam Hüseyin vardı. Dolayısıyla bu görevi yapan Saddam devrilince, önce Irak içinde, sonraları da Suriye içinde iç savaş çıkınca İran’ın etkinliği buralarda çok geniş bir zemin buldu. Tabii bu noktada Lübnan ve Hizbullah’ın varlığını zikretmem gerekli. İşte size meşhur ‘Şii Hilali!’…

Bahreyn, Yemen oralarda da karışıklıklar oldu. Bu olanlarda İran parmağı var mı sizce? Ayrıca bu kadar iç savaş, patırdı-kütürdü, ölümler neden Aydın Bey, üstelik Müslümanlar Müslümanları öldürüyor, boğazlıyor…

Evet, Bahreyn… Şii ağırlıklı bir nüfusa sahip, biliyorsunuz. Fakat hükümet sünnilerden kurulmuş. Ne yapıyorlar peki orada, protestolarla hükümeti devirmeye çalışıyorlar. Fakat batı buna izin vermiyor. Dünyanın kan gözyaşı ve savaşlarla örülü bu coğrafyasında olup biten bu kadar mücadelenin asıl sebebi enerji ve enerji nakil yollarının kontrolüdür. Hürmüz Boğazı neredeyse tamamen İran’ın kontrolü altındadır. Ayrıca İran son dönemde kazandığı etkinliğiyle de Yemen’de iç savaşlara dahil olunca stratejik olarak Babül mendep (Kızıl Deniz) kontrol eder bir konuma gelmiştir. Bundan hem Amerika hem de batı çok tedirgindir. Suudiler de buna izin vermiyorlar. Oysa mezhebi olarak Yemen’de Husi’lerin İran ile bir yakınlığı yok denecek kadar azdır. Sünni Camilerde namaz kılarlar. 5. İmamı reddederler. Ama buraya Suudilerin müdahalesi İran’ın müdahalesi bu alanı bir çatışma alanına dönüştürmüştür. Sorunuzla alakalı olarak diyeceğimiz şudur; burada da İran’ın etkinliğinin var olduğu gerçeğidir.

Saraydaki 16 börklü asker…

Ama oraya bizde bildiğim kadarıyla müdahil olduk, kıyısından köşesinden de olsa…

Sayın Cumhurbaşkanı son 1-2 yıldır izlediği siyasetle Arap dünyasında Neo Osmanlı motiflerin ağır bastığı bir siyasi söylemle sarayın merdivenlerine dizdiği 16 börklü askerle Arap dünyasında milliyetçi bir motif olarak algılandı. Buna karşılık İran ise aynı dönemde İran ziyareti yapan Sayın Cumhurbaşkanımız "Eba Abdillah” sancağıyla karşılandı. Bu sancak İranlıların daima mazlumların yanında olacaklarının psikolojik üstünlük içeren mesajını simgeler. Böylece İran Yemen’de Suriye’de Fars stratejik çıkarlarını Hümaniter bir siyasetle gizleyerek sergilemiş oluyor.

Tam burada şunu sormam lazım, sanırım… Tüm bunları gören, yani ABD’nin ‘makas’ değiştireceğini/değiştirdiğini gözlemleyen, anlayan, Amerika’ya bir zamanlar baş düşman olan İran’la Amerika’nın ilişkilerinin artık tam tersi bir hal aldığını gören Türkiye’nin de ABD ile bu yeni anlaşmaları yaparak bir nevi İran’a karşı gardını mı almıştır?

Uluslararası politikayı karşıtlık üzerine kurarsanız gerginlik ve kısırlıktan başka bir şey elde edemezsiniz. Ama şu çok bilinen ortak çıkarlar üzerine esnek bir siyaset uygulamayı becerebilirseniz geriye bir tek güçlü olmak faktörü kalır ki onu da tamamlarsınız, istediğiniz sonucu elde edersiniz. Amerika Sünni Radikalizmden müthiş rahatsızlık duyuyor, dengeleyici unsur olarak Şiiliği kullanıyor…

Bu arada İran Türkiye’ye yaptığı operasyonlar için karşı çıkıyor, neden?

Elbette… İran elde ettiği kazanımlarla bütün bölgeyi siyasi olarak domine etme hevesinde. Ama İran’ın bunları yapmaya gücü yetmez. İran’ın sadece sınırlı politik etkinliğinin sınırlı kullanımı var.

PKK Çözüm sürecine rağmen 280 saldırı gerçekleştirdi…

Türkiye içinde de PKK Terör Örgütü’ne karşı operasyonlar başladı ayrıca, bu ne anlama geliyor… Bu konudaki fikirlerinizi de alalım lütfen…

Türkiye, ABD ile incirlik üssünün kullanımını, Mare cerablus hattının kontrolünü içeren bir uzlaşmaya varınca aynı esnada PKK terör örgütü hedeflerine de saldırdı. Bu uluslararası politika ve hukuk açısından çok anlamlı ve kabul edilebilir bir gerçektir. Zira İŞİD/DEAŞ, PKK gibi bir terör örgütünü ancak Kobani, Telabyad vb. gibi bölgelerde hem PYD hem İŞİD/DEAŞ ile savaşarak, hem de Amerika ve batı ile iyi ilişkiler geliştirerek Türkiye’ye rağmen fetihçi bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. Ülke içerisinde PKK, şiddet ve gerilim sürecinin öncesinde, çözüm sürecine rağmen 280’nin üzerinde saldırı gerçekleşmiş olması Türkiye’nin sınır içinde ve ötesinde operasyon yapmasının önünü açmıştır. Askeri olarak ta girişilen ve bugün de devam eden bu operasyonlar aslında bir önalma operasyonlarıdır.

Nasıl yani, biraz açar mısınız lütfen bu konuyu…

Şöyle ki… Türkiye son 3 yılda girdiği askeri operasyonlarda ve hatta önceki yıllarda da devam eden hatta ihmal ettiği bir gerçeklikle yüz yüzedir. Sınır ötesinde bölgede İŞİD/DEAŞ ile mücadele adı altında PKK ve PYD’nin sürekli güçlenmesi batı tarafından (Almanya, İtalya tarafından ağır tanksavar silahlarıyla silahlandırılması gücünün küçük bir kısmını İŞİD/DEAŞ ile göstermelik bir mücadeleye ayırması, önemli bir kısmını da Türkiye’ye dönük olarak konuşlandırmaya başlamış olması, PYD’nin de bazen batı yanlısı politikalar çerçevesinde Türkiye aleyhine eylemlerini arttırması ama en önemlisi, içeride Doğu ve Güneydoğu’da kırsal alanlarda halen her dağlık bölgede PKK unsurlarının kayıpların artması şehir ve kasabalarda KCK ve diğer silahlı unsurlarının paralel yönetimler oluşturması günümüzde yaşadığımız sonuçları doğurmuştur. Siz, bunu yorumlarken ister seçimlerin sonuçlarına isterseniz AKP’nin Kürt seçmenini kaybetmiş olmasından dolayı yaşadığı hayal kırıklığına ve onları geri kazanma çabasına bağlayın. Burada asıl gerçek ve önemli olan sınırlarımızın içerisinde ve dışarda Türkiye’ye zarar veren silahlı unsurların varlığının giderek artmasıdır.

AKP-CHP Koalisyonu muhtemelen…

Başka bir soru; Seçimler oldu, bitti… Koalisyon arayışı var… Sizce Hükümet kurulur mu, seçime mi gideriz öngörünüz nedir bu konuda…

Öncelikle yukarıda anlattıklarımızın iç siyasetimizi belirlemede çok önemli etkileri var. AKP’nin Suriye politikasını değiştirilerek esnek bir çizgiye gelmesi, CHP’nin de Suriye siyasetini de gözönüne alan bir yaklaşım geliştirilmesiyle mümkün gözüküyor. Bu da AKP-CHP Hükümetinin olabilirliğini artırmaktadır. Buna para ve sermaye çevrelerinin sıcak yaklaşımlarını da eklerseniz işte size bir koalisyon hükümeti! MHP ilginç bir süpriz de yapabilir.

Diyelim seçime gittik, bu durumda dengeler değişir mi… Yüzdesel olarak değil de, azalma-çoğalma olarak oylarda nasıl bir kıpırdama olur size?

Yüzdeleri dediğiniz gibi bırakalım. Öncelikle AKP Kürt seçmenini önemli ölçüde kaybetti, bu gerçeği kendileri de biliyorlar. Kazanmak istediğini düşünelim, peki bu sıcak çatışma ortamında ve bu kadar kısa bir sürede bu seçmen ne olacak da fikrini değiştirecek? Döğüşülen bir ortamda seçmenin kazanıldığı nerede görülmüş! MHP’nin siyasi duruşu/çizgisi seçim öncesi de sonrası da aynı çizgide zaten. Bu da belli birşey. CHP’ye gelince, CHP yeni ve değişik bir şey söylemiyor, hani derler ya "üzerine ölü toprağı atılmış gibi” diye… Öyle gözüküyor şu an. Şunu da belirtmem lazım burada; mevcut siyasi konjonktür de, daha fazla ısrar edilirse daha ılımlı AKP’li Kürt seçmenin de AKP’den bir miktar daha uzaklaşma riskiyle karşı karşıya olduğunu, daha fazla seçmen kaybedilebileceğini düşünüyorum…

Çözüm süreci bitmeyecek, boyut değiştirecek…

Çözüm süreci hakkında da konuşalım bira… Bitti mi sizce bu süreç? Ne olur, ne biter Türkiye’de. Bu konuda görüşünüz nedir?

Çözüm sürecinin biteceğine inanmıyorum…

Neden ki… Son zamanlarda o kadar olan biten ne ifade ediyor peki?

Çünkü ‘çözüm süreci’ boyut değiştirerek devam edecek. Zira bölgesel, siyasal dengelerin değişimini izlemek gerek bir süre. Barzani’ye, Irak Kürdistanı’na İran’ın Irak siyasetine, Suriye’de yaşanan gelişmelere bakacak olursanız çözüme dönük siyasal adımların yakın gelecekte kuvvet kazanacağını öngörebiliriz.

Hükümet; ‘Barış Sürecini Kurban etmeyiz’ diyor biliyorsunuz… Bu, şu anlamamı geliyor; Örgüt içinde birden fazla grup var ve birisi barış istemiyor biz bu grupları tavsiye edip, diğer grupla/gruplarla süreci devam ettireceğiz anlamına mı gelir?

Hükümetin bu konudaki niyetlerine rağmen öngörüleri pek gerçekleşmedi bugün itibarıyla baktığımızda bir kere bunun altını çizelim. Öncelikle söyler misiniz hangi PKK’den bahsediyoruz? Apo ayrı, Kandil ayrı, Avrupa ayrı. Ve şimdi söz Kandil’in! Oradan gelen açıklamalarla her ne kadar silaha başvurulmuş olsa da çözüme dönülmemesi anlamını taşımıyor bu. Çözümde en büyük ve en etkili faktör; bölgede ve dünyada en etkili güç olan Amerika’dır.

Anladım... Toparlayacak olursak, Kürt meselesinin geleceği hakkındaki öngörüleriniz neler öz olarak?

Kürtler tamamen ayrı tutulmak kaydıyla bu meselenin geleceğiyle ilgili karar verecek asli unsurlar şu an tam anlamıyla bir belirsizlik içindedir. Bu belirsizlik hangi dünyaya ait olmaları gerektiği belirsizliğidir. Daha önce bir sorunuza cevaben başka bir yerde de izah ettiğim üzere; bir yanda Apo ve diğer bazı siyasal çıkar grupları T.C ile birlikte hareket ederek bir yere gelme planlarını öngörürken, Kandil, Avrupa ve bir kısım Kürt entellektüelleri son gelişmelere bakmakta Irak’ta bir Federasyonun varlığını Türkiye içinde var olan süreci, kazanımları, Suriye’de İŞİD’de karşı savaş adı altında PYD’nin katettiği siyasi mesafeyi görerek tamamen ayrılıkçı bir yolu benimsemeyi planlamakta ve tartışmaktadırlar. Bu kararlar netleşmeden, belirlenmeden Kürt meselesinde daha ileriye gidiş –gidilmeye bu halde kalkılsa- bile pek sağlıklı olmayacak, sağlıklı sonuçlar alınamayacak gibi gözükmektedir.

Suriye rejiminin bize açıktan hasımlığı yok…

Bir daha sorayım başta kısmen cevap verdiniz… Ama kastım fiili savaş hali idi… Suriye ile savaşa girme ihtimalimiz var mı, Amerika ile yapılan en son İncirlik ve başka üslerin açılması ilgili bu anlaşmadan sonra..

Bu sorudan kastınız fiili savaş anladığım kadarıyla… Bu ihtimal her zaman var, ancak Suriye rejiminin açıktan Türkiye ile hasımlık durumu yok. Rejim zaten Suriye’nin belli bölümlerini terk etmiş ve belli bölümlerine çekilmiş durumda şu an. ‘Defacto’ büyük bir boşluk mevcut zaten orada…

Kitap hazırlığınız var bildiğim kadarıyla… Neler yazacaksınız hani ‘tiyo’ derler ya, azıcık ta olsa bize ‘tiyo’ verir misiniz?

Öyle bir hazırlığım var resmi olarak ilk kez de sizle paylaştım bu bilgiyi. Konulara dair bir iki ipucu da vereyim madem gündeme getirdiniz. Jeopolitik kavramı iki ana başlıktan oluşur, birincisi değişmez unsur olan coğrafyadır. Diğeri ise sürekli değişen, dinamik bir kavram olan kökenini Antikite Yunanistan’ında ki ‘Polemos’ savaş kelimesinden alan ‘Politika’ kavramıdır. İşte ilgili kitabı da, günümüzde ‘Online’ uygulanan strateji kavramı ve bölgemizdeki uygulamalarını tarif etme çabasıyla yazıyorum.

Batılı koordinasyon bölgede İşid’i kullanarak…

Peki, İŞİD/DEAŞ 10 yıl daha kalır dediniz, bu 10 yıl içinde ne yapar sizce… Ve İttifak var, onları yok etmek için üstelik… Bu kadar uzun neden kalsın ki?

Sebebi İŞİD’dir… Ona kalsa 100 yıl da kalmak ister. Bölgeye ve dünyaya hakim olmak ister. Asıl olan İŞİD’in kurulumunda yer alan ve Amerika’nın başını çektiği batılı koalisyon İŞİD tehdidi üzerinden bölge siyasal ilişkilerini kendi lehine dizayn etme arzusudur. Uzun kalacağını düşünmemin sebebi budur. Gözlem yaptığımda oralarda bu doğrultuda bazı taşların henüz yerine oturmamış olduğunu görüyorum çünkü… Dizayn daha bitmemiştir yani!

Bu saatten sonra sınır ötemizde, coğrafyamızda en ürkütücü ne olabilir. Bir öngörünüz var mı, tabi iyi bir şey varsa onu da rica edelim...

Burada en riskli faktör İsrail’in bölgeye geçmişte fırsat buldukça yaptığı gibi direk ya da dolaylı olarak müdahalesidir. İsrail Amerika’nın bir yandan bölge siyasetini dizayn ederken diğer yandan İran ve İran’a yakın siyasal çıkar gruplarının bölgede etkinlik kazanmasına yol açacak ciddi boşlukları bulması İsrail’i bazı şeyler için heveslendirebilir. İran’a direk vuramayan İsrail; Hem İran’a hem bölgeye hem de dolaylı olarak Amerikan siyasetine müdahil olabilir.

Net bir soru daha… Esed gider mi? Suriye’nin hali nice olur önümüzdeki günlerde, yıllarda…

Bu bir öngörü, Esed rejimi yıllarca kalır. Sonunda, bir gün gelir gönderilir gönderilmesine de ‘Baascılık’ yerinde kalmış olarak gider!

Şu an Türkiye’nin yapmak istediği, istihbaratını ‘Milli İstihbarat’ yapma çabası…

Alanınız; silah ve savunma… ‘İstihbarat Savaşları’ diye bir de kitabınız var. O zaman bu soruyu sormak yerinde olur sanırım… Türkiye İstihbaratı eskisine nazaran günümüzde nasıl, bir-iki cümle rica etsek…

Seve seve… Türk istihbaratının evvel ezel en önemli sorunu yerli ve milli olmaktır. Düne kadar yüzü batıya dönük, NATO şartlarında hareket eden Türkiye; İsrail, Amerika ve kısmen İngiliz istihbaratlarının ortak yaklaşımlarıyla yürüyordu. Türkiye’nin geçmişte yaşandığında pek de fark edilmeyen ancak yakın geçmişte Susurluk, Eşref Bitlis’in öldürülmesi, devam eden fail meçhul cinayetler, devam eden süreçte Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk Davası, Paralel ve Tarsus’ta (Adana'da) MİT tırlarının durdurulması olayı, Oslo süreci ve buna bağlı gelişmeleri, yaşadıkları başka nasıl izah edilebilir. Türkiye en kritik alan olan istihbarat ta en ciddi risklerle karşı karşıyadır. Şu an Türkiye’nin yapmak istediği ise adı üstünde; istihbaratını !’Milli İstihbarat’ yapma çabasıdır.

Riskler… Açar mısınız biraz daha?

Duydunuz, okudunuz eminim sizde… Türkiye, Askeri Casusluk davasında öyle acılar yaşadı ki Türkiye’nin askeri sırları ortaya saçıldı. Burada mahkeme tutanaklarında bazı askeri planlar deşifre edildi. Özetle Türkiye’nin Yunanistan ile Meriç askeri sınırının karşılıklı planları bu olaylardan sonra Yunanlı subaylar tarafından ‘Türklerin şeytanca planları var’ diye, değerlendirildi ve Selanik’teki ağır tank taburları Meriç nehrinde yeniden konuşlandırıldı. Burada görülmesi gereken; içeriye dönük siyasal çıkar gruplarının yürüttüğü faaliyetlerden -bu ister devleti ele geçirme çabası olsun, isterse içerde demokratikleşme adı altında genişçe özgürlük kullanımı olsun- doğurduğu sonuç Türkiye’nin milli menfaatlerine halel gelmesidir. Bir benzeri olay da, ’MİT’ Tırlarının durdurulması hadisesinde yaşanmadı mı? ---------- (01/08/2015-İstanbul-Sezai ŞENGÖNÜL)
(@Fotoğraflar; A. OFLAZ-S.ŞENGÖNÜL)


Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI