radyobir
radyobir

Mumyadaki ilginç şey…

Onurla şunu diyebilirim ki, burası sadece Uygur yemekleri yapan yemekhane görevini yapmaktan çok Uygur kültürünü tanıtmaya çalışan bir kültür mekanı haline gelmiştir. Lokantamızın kuruluş felsefesi de aslında bu mantık üzerinedir.

07 Kasım 2014 12:19 | Güncelleme :07 Kasım 2014 16:35 | Kategori: Türk Dünyası

ZARİFE KERİM İLE 

'UYGUR YEMEK KÜLTÜRÜ' ÜZERİNE...

Söyleşi:@Sezai ŞENGÖNÜL

Zarife Hanım kısaca kendinizden bahseder misiniz? Okuyucularımız sizi tanısın…

Memnuniyetle... Doğu Türkistan'ın/Urumçi şehrinde doğdum. Yaklaşık 16 yıldır İstanbul da ikamet ediyorum. Çin-Şhanghai Tekstil Üniversitesi Tekstil Mühendisliği bölümünü bitirdim, ardından İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldum. Aynı zamanda Çince yeminli tercümanlık yapıyorum. Bildiğiniz gibi, birde ‘Zinnet’ isimli Restaurantı işletiyorum.

Zarife Hanım, işlettiğiniz bu mekanın bir misyonu var mı? Bir lokantadan daha çok, sanki bir kültür evi gibi de, yanılıyor muyum?

Onurla şunu diyebilirim ki, burası sadece Uygur yemekleri yapan yemekhane görevini yapmaktan çok Uygur kültürünü tanıtmaya çalışan bir kültür mekanı haline gelmiştir.

Lokantamızın kuruluş felsefesi de aslında bu mantık üzerinedir. 15 senedir Türkiye’de yaşıyorum. Türkiye’de yaşayan Türklerin birçoğu; Uygur, Kazak, Kırgız Türklerini isim olarak biliyorlar. Fakat bu Türklerin kim olduklarını, nereden geldiklerini ve kültürünü çok az biliyorlar. Türkiye’de bu bir büyük eksiklik olarak göze çarpıyordu. İ.B.B. Kültür A.Ş. Genel Müdürlüğü içinde bulunan ‘Kültür Parkının kuruluş gerekçesi de işte bu eksikliği gidermek amaçlıdır. Lokantamızın İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bu projesinin içine dahil olması, bu mahalleyi daha da renklendirmiştir. Kısaca bu lokantamız biz Uygurlar vasıtasıyla en eski bir Türk kavimi olarak, İpek yolunun zenginliklerini, yemek kültürü ile birleştirerek, Orta Asya ve Uygurların kültürünü en doğru şekilde İstanbullulara ve tüm Türkiye halkına; yani kardeşlerine anlatma ve tanıtma amaç ve gayesini hedefler…



Etkinlik ya da programlar da yapıyorsunuz bildiğim kadarıyla, ne tür etkinlikler bunlar?

Yine bu kültür faaliyetleri kapsamında burada Hıdırellez Bayramı kutlamaları her yıl daha bir görkemli yapılır. Özellikle buradaki nişan, düğün törenleri ve kır düğünü görülmeye değer, bu hizmetleri de veriyoruz ayrıca. Türki Cumhuriyetlerinmilli bayram kutlamaları da yapılır buralarda.. Görmenizi tavsiye ederim. Şenlikler, ayrıca bu ülkelerin özgün müzikleri, dansları vs. hepsi var…

Uygurların yemek kültürü hakkında tarihi kaynaklar var mı, nelerden bahseder varsa?

Türklerin ilk yazılı belgesi niteliğindeki Divan-u Lugatı’t Türk’te Uygur yemekleri hakkında kayıtlı ilk bilgilere rastladığımızı söyleyebiliriz. Günümüzde dahi Uygur Türklerinde kullanılan Tokaç (Tandır’da pişirilen bir çeşit ekmek türü) Kövşek (Mayalı Hamurdan yapılan ekmek türü) Kömeç (Ateş külünde pişirilen ekmek türü) Katlıma (Katmer) ve Çörek gibi ekmek çeşitlerine orada da rastlanmaktadır. Ayrıca 1980 yılında Kaşgar’da mumyalanmış bir kadın cesedi bulundu.. Mumya incelendiğinde bu kişinin mavi gözlü, sarı saçlı ipekten kıyafetler giymiş bir kadın olduğu tesbit edildi. Yine bu kadının 30 yaş civarında ve üzerindeki ipekten kıyafetlerle gömülmüş çok zengin bir kavmin melikesi olduğu araştırma ve incelemeler sonucu ortaya çıktı. Bu kadın mumyasına 'KRORAN GUZELİ' ismi verildi. Japon araştırmacılar bu cesedin 6000 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu belirttiler. İşte, o mumyada bizler için en ilginç olan şey ise; kadının başucunda taşa dönüşmüş halde bulunan iri birkaç mantı ve birkaç Cucuredir. Buradan hareketle Uygur yemeklerinin en az 6000 yıllık bir geçmişi olduğunu belirtebilirim...



Gelelim bu Uygur yemeklerinin en belirgin özelliklerine, nelerdir?

Zahmetli, orjinal, sağlıklı ve çok lezzetli...

Türk yemekleriyle Uygur damak tadının farklı olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da benzer yanları var mı?

Türkler ve Uygurların kardeş olduğu gibi, sanki yemekleri de kardeş. Benzer yemeklerimiz var. Fakat Uygur yemekleri daha orijinal ve zahmetli. Mesela, Uygurlar; mutfakta makine kullanmayı tercih etmiyorlar. Makine ile yapılan kıymayla satır kıymasının çok farklı olduğunu düşünür ve kıymalı yemeklerde satır kıyması kullanırlar… Her ne kadar zahmetli olsa da... Mesela pilav, her millette pilav vardır ve her yörenin yapış şekli çok farklıdır. Türkler pilavı çok severler. Uygur pilavı ya da Özbek pilavı olarak bilinen pilav ise, Orta Asya’da en çok sevilen yemeklerden olup çok saygın misafirler için sofraya getirilir. Aynı zamanda düğün ve mevlit yemeğidir. Aynı zamanda da çok sağlıklı bir yemektir. Bilindiği üzere havuç; vitamin deposu olarak bilinen bir sebzedir. Çiğ yenildiğinde vücut için pek az vitamin sağlar. Ancak yağda kızartılırsa oldukça vitamin değeri artar. Bu çoğu başka sebzelerde tersi bir durumdadır. İşte bu yüzden Uygur pilavı (diğer adıyla POLO) olarak bilinen havuçlu pilav da, et ve havuç yağda kızartılarak bol miktarda kalsiyum ve C vitamini üretir bir hale getirilir. Bu vitaminler pirincin içine sinerek hem çok çok lezzetli olur, hem de tam bir vitamin deposu halini alır. Dolaysıyla, yukarıda da belirttiğim üzere Uygur yemekleri bu yüzden tam anlamıyla çok besleyicidir…

Birde Şunu soralım… Çin yemek kültürü ile Uygur yemek kültürünün benzer yanları var mı? Mesela Uygur yemeklerini Çinliler de yapar ve yer mi?

Elbette... Uygur yemekleriyle Çin yemekleri arasında bazı benzerlikler var. Ünlü ipek yolunun baharat kültürü, Çin ve Uygur yemeklerine yansımıştır. Uygur Bölgesi ve Çin’in coğrafi yakınlıklarından ve kültürel etkileşiminden kaynaklanan etkenlerden dolayı yemek kültüründe de bir yakınlık mevcuttur. Bu sebepledir ki Çinliler Uygur yemeklerini çok seviyorlar. Şu an, Çin’de Uygur lokantaları neredeyse Fransız lokantaları kadar popülerdir. Çinliler Uygur yemeklerini, besleyici ve çok leziz bulurlar.



‘Kımız’da bulunuyor mu? Çünkü Orta Asya içecekleri denilince, biz Türklerin aklına ilk önce 'Kımız' gelir…

Evet, Kımız da bulunuyor lokantamızda. Biliyorsunuz ‘Kımız’ Türklerin geleneksel içeceklerinden biridir ve at sütünden yapılır... At sütü, deri tulum içerisinde ve en az 4000 defa vurularak yapılıyor. Artı çok da yararlı bir içecektir. Neye yarar derseniz; Akciğerin temizlenmesinde çok önemli bir yere sahiptir…

Hımm… Peki, siz kendiniz mi yapıyorsunuz bu Kımızı yoksa bir yerlerden mi temin ediyorsunuz?

Tabii, Kımız artık Türkiye’de de var... Kazak bir hemşehrimizin çiftliğinde Kazakistan’dan özel olarak getirilen atlar var… Ve bu atların sütünden kendileri yapıyor Kımızı. Bizlerde lokantamıza oradan getirtiyoruz.

Tadı nasıl, tarif edecek olsanız? Ve burada üretilenlerle, asıl yerlerindeki Kımız arasında bir farkı var mı?

Tadı aslında Kefirin tadına benziyor biraz… Burada üretilen Kımız ile Kazakistan, Kırgızistan’da üretilen Kımız arasında birazcık fark var, tabii ki... Oralardakiler daha yoğun ve daha bir lezzetli gibi…



Müşterileriniz ağırlıklı olarak Uygurlar mı?

Uygurlar diyebiliriz. Bunun yanında yerli insanlarımızda de çok alıştılar diyebilirim. Uygur yemeklerini yiyen Türklerin çoğu bu damak tadını seviyor aslında. Bu hizmeti 6 senedir veriyoruz. 6 senedir bu mekana alışan ve ya yemeklerimizi beğenerek yedikten sonra arkadaş çevrelerine tavsiye eden bir çok insan var. Orta Asya’dan gelen Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar müşterilerimiz de çok elbette. Her yöreden insan geldiği için haliyle dil problemini çözmek, sipariş alma usulü, müşterileri iyi anlamak ve bunları organize etmek de çok önemli burada… Bunları da aşmış durumda olduğumuz için, müşterilerimize artık profesyonelce ve en iyi hizmeti veriyoruz diyebilirim.

Sanırım bazı kullandığınız malzemeler Doğu Türkistan’dan geliyor ve bu malzemelerin kendine has bazı  özellikleri var galiba?

Uygur yemekleri; genelde et, hamur ve baharat üzerinedir. Hamur ve et Türkiye’den temin ediliyor... Ayrıca kullandığımız baharatların bazılarını burada bulma imkanımız yok, bazılarını da çok zor buluyoruz. Dolaysıyla, baharatların çoğu Türkistan’dan geliyor. Yemeklerin temel taşı aslında bu baharatlar. Bunları temin edemezseniz bu işi yapmak çok zorlaşır. Hatta özelliğiniz kalmaz…

Yine her yemek için ayrı özel kap kullanıldığını duydum, yani her yemek aynı tencerede pişirilmezmiş öyle mi? Özel kaplar varmış galiba her yemek için…

Evet, birçoğunda bu var… Doğru bu bilgi… Her yemek her kazanda pişirilemez Anadolu’da Hingal adı verilen ve Uygur Türklerinin Mantu, (Manta) adını verdikleri buharda pişirilen bir çeşit yemek için ‘Mantu Kazanı’ adı verilen özel bir tencere kullanılır. Bu tencere Bakırcılar tarafından özel tasarlanmış olarak ve özel pişirme tekniklerine göre imal edilmiştir. Bir çeşit kebap olan Dankan Kebabı’da ‘Dankan’ adı verilen özel dökümden imal edilen pik kazanda yapılabilir. ‘Göşgirde adı verilen bir çeşit etli ekmek çeşidi ise, ancak ‘tandır’da pişirilir. Çeynek Çorbası adındaki Haşlama et türü yemek ise, özel olarak Porselen Çaydanlıklarda 3-5 saat aralığında geçecek bir zaman diliminde gene özenerek hazırlanır. Birde mutfak gereçleri genel olarak el sanatkarları tarafından yapılır ve onlar kullanılır.

Sanatkar demişken.. Hatta, Hoca Ahmet Yesevi’ de sanırım iyi bir kaşık ustası, sanatkarı olarak da bilinirmiş Türkistan coğrafyasında… Bu bilgi doğru mu?

Bizlerde öyle biliriz… Büyük Türk Mutasavvıf, Divan-i Hikmet’in yazarı ve aynı zamanda Şair Hoca Ahmet Yesevi’nin evet, iyi bir kaşık ustası olduğu bizim tarafımızdan da bilinir. Kendisi Türkistan Çoğrafyasında ve özellikle Doğu Türkistan’da ‘Kaşıkçılık’ mesleğinin Piri yani önderi olarak da bilinmektedir…

Yemek servis süreleri de farklı sizde gördüğüm kadarıyla.. Yani bu süre biraz uzun gibi… Bizim Türk Restoranlarına göre… Neden kaynaklanıyor bu durum?

Evet, bu kesinlikle doğru… Çünkü bizim yemeklerimiz genelde sipariş edildikten hemen sonra taze taze yapılır pişer. Tabii ki bir takım altyapısı önceden kurulmuştur bunu. Ama sebze meyvelerin pişmesi, hazır olan diğer malzemeye eklenti yapılması biraz zaman alır. Bu yüzden de biraz servis süresi uzar. Ama daha sağlıklıdır bekleme olmadığı ve taze ürün kullanıldığı için. Örneğin mantı istediniz, önceden pişmiş mantı gelmez size. Hemen oradan çiğ hamurla hazırlanan mantı pişirilmeye başlar. Aslında fazla uzun bir zaman dilimi değildir, yani çok uzun bir süre değildir… Belki de ben alışık olduğum için bana böyle geliyordur…



Birde ilginçtir, gördüğüm kadarıyla yediğiniz yemeklerin yanında, öncesinde, sonrasında sürekli çay içiliyor sizde?

Bilirsiniz Türkler de çay kültürü de çok önemlidir. Uygurların çay kültürü de apayrı bir kültürdür. Vücudunuzun özelliği, mevsim, moraliniz ve hatta sağlık durumunuza göre içilecek çaylar Uygur kültüründe farklılık arzeder.Uygurların yüzlerce çay çeşitleri vardır. Bunun içinde, Hoten çayı, meyve çayı, kara çay, süt çay, bitki çayı, vs., gibi çaylar restaurantımızda mevcut olup, bunların hepsi Türkistan’dan özel olarak tarafımızdan getirtilir. Dediğiniz gibi genel olarak Uygur kültüründe yemek öncesi esnası ve sonrasında çay içme kültürü çok yaygındır. Mesela sizde ayran meşrubat vb. şeyler içilir, yemek yanında ama Gördüğünüz gibi bizde genel olarak sadece çay içilir ya da ikram edilir. Tabii müşteriler başka türlü içecekler talep ettiğinde (ayran meşrubat, kımız vb.) onların ihtiyacına cevap verecek şekilde diğer içeceklerimizde mevcuttur.

Unutmadan… Birde dikkatimi çok çeken bir şey oldu… Baktım mesela birkaç ailede küçük çocuklar dahil, önlerine gelen şiş kebabı direk şişlerden ağızlarına alarak yiyorlar. Ağızları yanmıyor mu, korkmuyorlar mı hiç?

Hayır… Aslında sıcak şişler ama öyle korkulduğu kadar çok da değil. Birde bir süre sonra nasıl yemeniz gerektiğini öğreniyorsunuz. Ağzınıza, şişten et parçalarını çekerken bir nevi uzmanlaşıyorsunuz, haliyle de korkmanıza gerek kalmıyor. Tabi sakarlık yapanlar olursa, şiş ağızlarına da batabilir, eti şişten çıkartırlarken dikkat etmezlerse ağızları da biraz yanabilir.. Ama Uygurlar bu konu da uzman… Başka bir şey daha söyleyeyim şimdi size; örneğin, Türkiye’de Adana Kebap yerken yanında bir sürü salata çeşidi vb. gelir değil mi? Bizim kültürümüzde hiç dikkat etiniz mi bilmiyorum, şişler pişer öylece gelir. Ve yanında salata vb. türü hiç birşey yoktur. Eğer özellikle istemezseniz önünüze sadece bu şekilde gelir. Hatta ekmek te pek yenilmez…

Müdavimleriniz var mı? (Sürekli ya da zaman zaman gelip, yemek yiyen ünlü ya da tanınmış simalar)  Uygur damak tadını beğenen, zaman zaman yemeklerinizi tadan…

Tabii, 6 senedir Uygur yemeklerini seven, bizi destekleyen çok müşterilerimiz var. Zaman zaman Türkiye’deki tanınmış bazı kişilerde yemeklerimizi beğenerek bizleri onurlandırmışlardır. Bu misafirlerin zaman zaman tekrar geldikleri de oluyor. Müdavimlere bir iki örnek vereyim mesela; Ömer Faruk Tekbilek gelmiştir. İlk kez Uygur yemekleri yemiştir ve çok beğendiğini söylemiştir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın; Kadir Topbaş Bey vakit buldukça gelir, Uygur yemeklerini sever ama özellikle Türkistan çayını çok sever. Şarkıcı Emre Aydın gelir, bunun yanında Tiyatrocu Necat Uygur'un çocukları da gelir, giderler…



Jany Oğan Bey var, Fransa’da. İyi bir Uygur aşçı kendisi. Ben ondan izin aldım yemeklerinizi görsel olarak onun fotoğraflarıyla da örnekleyeceğiz ama siz yine de Uygur mutfağının en beğenilen birkaç yemeğinin adını sayar mısınız? Birde zahmet olmaz ise bir tanesinin kısaca yapılış şeklini kabaca tarif eder misiniz?

Memnuniyetle… ‘Legmen’ isimli yemeği örnek vereyim. Çünkü bu yemek Uygurların geleneksel yemeklerindendir. Legmen, biz Uygurlarda el makarnasıdır. Hamur; tuz ve su ile yoğurulur, ardından makarna elde yapılıp metrelerce uzatılır, sonra haşlanır. Üzerine istediğiniz sebzelerden oluşan çok lezzetli bir sos yapılır. Genellikle, yapılan bu kavurma usulü soslarda etsiz olmaz. Sonrası malum… Yapılan bu sos, makarnanın üzerine dökülüp öylece servis yapılır. Ayrıca, Uygur kızları çok küçükken Legmen yapmayı öğrenirler. Bu geleneksel durumda Legmenin Uygur kültüründe ne kadar önemli olduğunu gösterir. Size ilginç gelebilir ama Uygur erkekleri, Legmeni güzel yapan marifetli hanımlarla evlenmeyi daha bir tercih ederler. Burada başka bir tesbiti daha yapabiliriz; Uygur erkekleri de boğazına çok Türk erkekleri gibi düşkündürler… Bunlardan baska, Mantı, Cucure, Gosnan, Polo (Uygur pilavı ya da Türkiye’de Özbek pilavı olarak bilinen pilav), Bense, Narin yada Beşparmak, Şaşlık Kebap vb. Uygur yemekleri arasında en beğenilenleri ve duyulmuş olanlarındandır. Uygur mutfağı, hakikaten çok zengin bir yemek kültürünü içinde barındırır.

Fiyatlarınızı da soralım… Fiyatlarınız nasıl, emsali yerlerle kıyas yapıldığında?

Aslında normal ve uygun dersem, sanırım yerinde bir cümle sarfetiş olurum.. Bir kere et yemekleri pahalıdır bilirsiniz. Uygur mutfağında da etsiz yemek yok denecek kadar az. Artı, başka bir sorunuza cevaben açıklamalarını yaptığım gibi, bazı malzemeler bize özel olarak yurt dışından geliyor, haliyle bunların bize maliyeti epeyce oluyor. Gene de tüm bunları yansıtmamak için elimizden gelen tüm çabayı sarfediyoruz. Ayrıca bizim bir gayemiz var, ondan da bahsettim. Kar marjını bu yüzden işletme olarak düşük tutmaya çalışıyoruz. Aksi halde insanları buralara getiremeyiz. Uygur kültürünü, Orta Asya kültürünü nasıl tanırlar? İşin özü zarar etmeden bu işi yapmaya gayret ediyoruz kısacası.

İşletmenizin ismi ‘Zinnet’ güzel ve farklı bir isim… Bir hikayesi var mı?

"Zinnet” Uygurca'da; süs, mücevher, değerli eşya anlamındadır. Fakat, "Zinnet” aynı zamanda benim rahmetli anneminde ismidir… Mistik Uygur kültürünü ve Orta Asya kültürünü tanıtma gücümü sevgili annemden aldığım için, burasının imini de ‘Zinnet’ koyarak "mücevherleri” yaşatmak istedim. Ayrıca, bu isimi seçerken Büyükşehir Belediye başkanımız Sayın Kadir Topbas Bey ve diğer yetkililerle birlikte isim konusunu görüştük. Orada o zaman ki bazı yetkili ve yöneticiler farklı farklı isim teklif ettiler. Bende bu ismi koymamdaki gerekçelerimi Sayın Başkana ve diğer yetkililere ayrıca sundum. O vakit Sayın Belediye Başkanımız Kadir Bey^de; ‘Madem burayı Zarife Hanım işletecek, bırakalım ismi de kendisi bulsun, böylesi daha uygun olur’ anlamında cümleler sarfetti. Ve benim teklif ettiğim, yani annemin ismini böylece işletmemizin adı olarak seçmiş olduk. Ayrıca bu davranışımdan dolayı da Kadir Bey kendileri tebrik etti. Bu yüzden de sevgili Belediye Başkanımıza minnettarım.



Bu ilginç ve önemli projenin akıl hocası kim, yani kim düşünmüş ilk olarak …

Bu güzel projeyi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş Beyefendi, İstanbullulara kazandırmıştır. Aynı zamanda bu tesis İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Genel Müdürlüğü bünyesindedir. Tabiri caizse Kültür A.Ş yöneticileri -sadece benim işlettiğim restaurant için geçerli değil bu söyleyeceğim- haklı olarak tüm bu Kültür Parkına (komple) gözbebeği gibi bakıp, ilgilenmektedirler. Ayrıca ben bu projenin, İstanbul için, hatta Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli ve tarihi bir proje niteliğinde olduğunu da düşünüyorum.

Neden o kadar önemli peki?

Çünkü Türki Cumhuriyetleri bir araya toplayan, kardeşlik ve beraberliği buralar üzerinden bile hissettiren ve de en önemlisi Türkiye’de yaşayan Türklere, Orta Asya Türklerinin yaşam şeklini, kültürünü ve yemek kültürlerini bu metropol şehirde görebilme imkanına sahip kılan çok değerli bir projedir. Dediğim gibi, Uygur, Kazak, Kırgız denilince burada yaşayan Türkler, isim olarak onları biliyorlardı. Fakat, bunların kim oldukları, nereden geldikleri bayrakları, kıyafet ve yemek kültürleri, sosyal yaşamları hakkında ise kısmen bazı bilgilere sahiptiler. Hatta ben, Orta Asya Türklerini, Japon ve Çinlilerden sayanları bile gözlemledim. Tabi bir takım fizikler benzerliklerde olunca doğal olarak insan benzetebilir, bu da normal. Dolayısıyla Türkiyemiz ve çocuklarımız için çok önem arzeden, bu kültürün onlara ve Türk halkına, ayrıca İstanbullulara tanıtılması için bu mekan çok önem arzetmektedir. Etrafta gördüğünüz bu evler, "Türk Dünyası Kültür Mahallesi” içinde, farklı Türki Cumhuriyetlere ait kültür evleri olup, Orta Asya hakkında genel olarak bir bilgi veriyor. Restaurantımız da bu gözle bakıldığında manevi olarak çok büyük önem taşıyor…

İlginç bir anınız var mı, ya da son olarak söylemek istediğiniz birşeyler…

Aslında var... Bunu bu güne kadar pek kimseye söylemedim… Hem bu benim için güzel de bir anı sayılır... Sezai Bey, ben burayı işletmek için ilk aldığımda düşünün ki bir doktora öğrencisiydim. Şimdi düşünüyorum da; dünyanın hiçbir yerinde bu kadar güzel imkanlar Türkiye’de ki kadar adaletli dağıtılmıyor. Ben öyle bir pozisyondayken ne Amerika’da, ne İngiltere’de ne’de başka ülkeler böyle bir imkanı bana bırakırlar mıydı? Düşünün; Türkiye’ye de yeni gelmişim ve öğrenciyim, henüz daha yeni vatandaşlık almışım. Ama burayı da işletmeyi o kadar istiyorum ki, Kadir Bey ve o zamanın yetkilileri benim bu isteğimi, arzumu görünce bana gerekli tüm şartları sağlamam, gerekli evrakları hazırlamam şartıyla bu lokantayı işletme hakkını bana verdiler. Böyle birşeyi başka ülkelerde görebilir misiniz? Onun için Türkiye’de demokrasi yoktur, şöyledir-böyledir diyenleri görüp, duyunca çok üzülüyorum. Bunu belirtmek istedim… Demek ki; bir şeyin hakkını vereceğinize ve gerekli şartları yerine getireceğinize inanırsa yöneticiler, idareciler sizin neci olduğunuza, nereden geldiğinize, ne yaptığınıza bakmıyor. Şayet birşeyi hak ediyorsanız, gereken kolaylığı kanuni çerçevede tüm yetkililer sağlıyorlar. Son cümlem; size, bizleri de unutmayıp söyleşi yaptığınız için teşekkür ediyor ve tüm okuyucularınıza selam ve sevgilerimi sunuyorum.

2014@Sezai ŞENGÖNÜL


Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI