radyobir
radyobir

Profesör Hoyer: "Şu anda korkan kişi, dürüst olan kişidir"

Küresel koronavirüs salgınının insanlarda neden olduğu korku ve yol açtığı panik dalga dalga yayılıyor. Alman psikolog Jürgen Hoyer, korkunun nedenlerini, bununla nasıl başa çıkabileceğimizi, DW Türkçe'ye anlattı.

18 Mart 2020 07:18 | Kategori: Sağlık

Küresel koronavirüs salgını bizi ölüm, sevdiklerimizi, işimizi, özetle bizi yaşama bağlayan pek çok nedeni kaybetme endişesi ile yüz yüze getirdi. Dünyada tüm kesimlerde egemen tek bir duygu hakim. O da korku. 

DW Türkçe’ye konuşan Dresden Teknik Üniversitesi Klinik Psikoloji ve Psikoterapi Enstitüsü'nden Prof. Dr. Jürgen Hoyer’e göre, bu süreçte korkmamız son derece doğal. 

Korku konusundaki çalışmalarıyla tanınan psikolog Hoyer, "Hiçbirimiz bundan sonra neler yaşanacağını bilmiyoruz ve bu da aslında insanlığın en büyük, kadim korkusu olan bilinmeyenden duyulan korkudur” diye konuştu.

Korkunun, dikkatin tehlikelere yönelmesini sağlayan bir duygu olduğuna ve bunun örülecek duvarlarla baskılanmaması gerektiğine vurgu yapan Profesör Hoyer, "Şu anda gerekli olan, olması gereken korkabilme yetkinliğidir. Şu anda korkan kişi, dürüst olan kişidir” dedi. 

Profesör Hoyer, korkularımızla nasıl yaşamaya devam edebileceğimizi, izolasyon ve karantina süreçlerinde dikkat edilmesi gerekenleri anlatırken, "Hayat devam ediyor, dünyanın sonu gelmedi… Evet, bir tehdit var ama bu tehdit bütünüyle yok edici bir nitelik taşımıyor” ifadelerini kullandı. 

Profesör Jürgen Hoyer’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW Türkçe: Olağanüstü önlemler alınıyor, sınırlar kapatılıyor, acil durum ilan ediliyor, evlerimizden çıkamıyoruz, işe gidemiyoruz, 500 milyon çocuk okula gidemiyor… İnsanın aklı almıyor, hayat birden durdu sanki… Salgının yol açtığı panik ve korku dalga dalga yayılıyor. Nasıl bir süreç yaşıyoruz?

Profesör Jürgen Hoyer: Korku, dikkati aktive eden ve dikkatin tehlikelere yönelmesini sağlayan bir duygu. İçinde bulunduğumuz süreçte korkunun var olması olağan akışın bir parçası zaten. İster yeni kurdukları işleri için olsun isterse aile fertlerinin risk grubu içersinde yer alması nedeniyle olsun, insanların korkması son derece doğal. Ancak bunun ötesinde yaygın bir şekilde tehdit algılama duygusu da yaşanıyor. Çünkü hiçbirimiz bundan sonra neler yaşanacağını bilmiyoruz ve bu da aslında insanlığın en büyük, kadim korkusu olan bilinmeyenden duyulan korkudur. Ne kadar süreceğini, ne kadar büyüklükte sonuçları olacağını bilmediğimiz ve birey olarak kontrol edemediğimiz bir süreç yaşıyoruz. Bunlar korkuya yol açan temel etkenler. 

Peki, bu belirsizlik, bilinmeyenden duyulan korku ile baş etmenin bir yolu var mı? Bunun geçmesini sağlayacak mucizevi bir öneriniz var mı?

En önemlisi şu: Tüm bu olanları sihirli bir değnekle yok edebileceğimiz bir yol, yöntem yok. Çünkü bu durumda zaten gerçeği de inkar etmiş oluruz. Şu anda tam da aksine, gerekli olan, olması gereken korkabilme yetkinliği. Şu anda korkan kişi, dürüst olan kişidir. Korku ile baş edebilmenin en iyi yolu da "Evet, şimdi korku burada ve ben korkuyorum… Ne olmuş yani, korkuyorum ben işte” demektir. Korku, diğer duygular gibi, gelir ve gider. Önümüzdeki haftalarda, koronavirüs nedeniyle, endişe duymayacağımız bir gün geçmeyecektir. Olası sonuçları konusunda üzüntü ve korku duyacağız. Bu süreçteki kayıplar telafi edilemeyecek. Evet, birkaç ay sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bu başarılamayacak. Bundan dolayı endişe duyulması gayet normal. Ve bir süre sonra bu korkuları, içimizde duvarlar örüp, duyduğumuz korkuyu baskılamaya, yok saymaya çalışmadan yaşarsak, bu azalacak. Dikkatler kendiliğinden başka yerlere kayacak. Çünkü hayat devam ediyor, dünyanın sonu gelmedi. Doğa burada, evlerimiz, arabalarımız yerinde duruyor… Evet, bir tehdit var ama bu tehdit bütünüyle yok edici bir nitelik taşımıyor. 

Her gün virüsten dolayı kaç kişinin hayatını kaybettiği, kaç kişiye virüsün bulaştığı açıklanıyor. Ölüm ve sevdiklerimizi kaybetme korkusu yaşıyoruz. Özellikle ileri yaştaki annelerimizi, babalarımızı, yakınlarımızı sokağa çıkmamaları için ikna etmeye çalışıyoruz. Onlarla bu konuyu nasıl konuşmalıyız?

Yüksek risk grubunda yer alanlardan söz edilmesinde hiçbir sorun görmüyorum. Yaşları ilerlemiş kişilerin çok dikkat etmesi, virüsü bulaştırmamaları için de etraflarındaki kişilerin daha da çok dikkat etmesi gerekiyor. Lafı dönüp dolaştırmamak gerekiyor çünkü durum çok net: Onların ölme riski, yaşları, organlarının durumu ve bağışıklık sistemlerinin zayıflaması nedeniyle çok daha yüksek. Bunun olması istenmiyor, bu nedenle de bu konu hakkında açıkça konuşmak gerekiyor. Ayrıca ölümü konuşmaktan kaçınmak, tabu gibi davranmak doğru değil. Ölümü düşündüğü için bugüne kadar kimse ölmedi.

Evlerden çıkmamamız gerekiyor, kimi ailelerde sürekli birlikte olmak ve eve kapanmış olmaktan dolayı sıkıntılar yaşanıyor. Ayrıca karantina altına alınanlar da var… Bu izolasyon süreçlerini nasıl akıl sağlığımızı koruyarak atlatabiliriz? 

Çok önemli bir konuya değiniyorsunuz. Karantina, özellikle depresyon yaşayan, ya da travma yaşamış, daha önce izole edilmiş, kamplarda yaşamış olanlar için, başkaları için olduğundan çok daha kötü. Herkes için geçerli olan şu: İzolasyon ve monotonluk gerçek bir stres durumu teşkil ediyor. Karantina altında tutulanlar için, virüs bulaşmış olmasına rağmen, en büyük sorun sıkılmak. Peki, ne yapmalıyız? Şimdi doğaçlama ve yaratıcı olma zamanı… Ben, kendim için gerçekten en anlamlı olan neyi yapmak istediğimi düşünürdüm. Herkes için farklı. Fiziksel olarak hareket etmeyi seven karantinada da spor yapabilir. Okumayı, araştırmayı seven buna odaklanır. İnsanlarla iletişim kurmamızı sağlayacak internetimiz var, akıllı telefonlarımız var. Dizi izlemek ve televizyonun karşısına oturmaktan öte yapılabilecek çok şey var…Ertelediklerimizi yapmak, mesela vergi beyannamemizi hazırlamamız için mükemmel bir fırsat…

Bu salgının insanlarda yol açabileceği psikolojik sorunlar ve bunların sonucunda yaşanabilecek fiziki sorunlar neler? 

Bu konuda çok fazla konuşmak mümkün değil çünkü benzer bir durum daha önce yaşamadık. Şunu vurgulamak isterim: Korku ve güvensizlik zarar vermez. Kısa vadeli korkular insan sağlığına zarar vermez. Ama günlük hayatımızda faaliyette bulunma imkanlarımızın sınırlanıyor olması depresyona meyilli olanlara, üzüntüye, kedere, içi kapanmaya meyilli olanlara zarar verebilir. Bu nedenle aktif olunmalı, bize en iyi gelebilecek şeyleri bulup yapmalıyız, dört duvar arasında da yapılacak çok şey var…

Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI