radyobir
radyobir

Yazara E-mail Gönder

Cheerios'un arıları kurtarma kampanyasına tepkiler büyüyor

Amerika’nın ünlü ballı kahvaltılık gevrek markası Cheerios, geçtiğimiz haftalarda dünya üzerinde giderek azalan arı popülasyonunun tehlikelerine dikkat çekmek için "Arıları Kurtaralım – Save the Bees” isimli bir kampanya başlatmıştı. Cheerios markasının sahibi General Mills, kampanya kapsamında 20’den fazla farklı yabani çiçek türüne ait tohumlardan oluşan paketler hazırladı. Şirketten yapılan açıklamaya göre cuma günü itibariyle yaklaşık 1,5 milyar adet tohum paketi ABD’nin dört bir yanına gönderildi. Kampanyayla amaçlanan bu tohumların gönderildikleri yerlerde ekilmesi ve arılara fazladan nektar sağlayarak sayılarının artmasının sağlanmasıydı. Fakat bazı çevrebilimciler, paketlerde yer alan tohumların bir kısmının ABD’nin çeşitli bölgelerindeki doğal bitki dengesini bozabileceğini belirtiyor.



Çevrebilimcilere göre paketlerde yer alan tohum türlerinin bir kısmı bazı eyaletlerde "tüm kaynakları tüketen ve başka türlerin alanlarını kaplayan” ve "hastalık yayan” türler olarak yasaklı. Örneğin paketlerdeki tohumlardan biri "Kaliforniya Gelinciği” ve bu tür, ABD’nin güneybatı bölgelerindeki bitki dengesine zararlı kabul edilerek "yayılmacı egzotik bitki zararlısı” diye sınıflandırılıyor.
Çevrebilimcilerin açıklamalarına cevap ise Cheerios’un sahibi General Mills’ten geldi. Şirket, yaptığı açıklamada kampanyaları için tohumlandırma konusunda uzman olan Veseys Seeds isimli bir firmayla iş birliği yaptıklarını ve saha testlerinin sonuçlarının balarıları, bombus arıları ve yaprak kesen arı, tatlı arı, uzun boynuzlu arı, madenci arı gibi pek çok yerel arı türüne nektar sağlayarak çektiğinin kanıtlandığını bildirdi. Yine aynı açıklamalarında bu tohum türlerinin yasaklı olduğu söylenen bölgelerdekiler de dahil ülke genelindeki her bahçe işleri dükkanından temin edilebildiği de belirtildi.

Bir narsistle çıktığınızı anlamanın 7 yolu

Her ilişkinin iyi ve kötü günleri olur fakat bazı ilişkilerde bir taraf diğerini özellikle tüketip hayatı zehir edebilir. Siz de nedenini tam olarak anlamadığınız şekilde kendinizi ilişkide yalnız hissediyorsanız, sürekli yanlış şeyleri söyleyip partnerinizin sinirlenmesine sebep olduğunuz ve bunun hep sizin hatanız olduğu sözleriyle karşılaşıyorsanız dikkat; bir narsist ya da sospatla birlikte olabilirsiniz. Daha önce kişilik bozuklukları üzerine eğitim almış olsanız dahi kendi ilişkinizde sevgilinizin bir narsist ya da sosyopat olduğunu anlayamayabilirsiniz. İşte psikologlardan ilişkide bir narsist ya da sosyopatı anlamanızı sağlayacak 7 önemli ipucu:

1.Aşırı sevgi ve ilgi
Bu durum daha çok yeni tanıştığınız ya da ilişkiniz yeni başladığı sırada ortaya çıkan yoğun sevgi ve romantizm durumudur ama bildiğiniz romantizmden farkı gerçek olamayacak kadar derin duyguları çok kısa sürede göstermek olarak ayırt edilebilir. Size daha önce tanıdığı hiç kimseye benzemediğinizi, nasıl da birbiriniz için yaratıldığınızı söyleyen kişi aslında Beyaz Atlı Prensiniz ya da Hayallerinizin Kadını olmayabilir. Bu taktik, dünyada ondan başka bir alernatifiniz olmadığına sizi ikna etmek için birebirdir. O kadar etkilenirsiniz ki olumsuz hiçbir şeyi görmez, fark etseniz bile göz ardı edersiniz. 

2.Avcı gibi takip
Narisist ya da sosyopat kişilik bozukluğuna sahip olan insanlar, muhtemel sevgili adaylarına yaklaşmadan önce onlar hakkında bilgi toplar. Hiç sizi sanki yıllardır tanıdığını düşündünüz mü? Psikologlara göre bu sadece ruh eşinizi bulduğunuz anlamına gelmez. Sosyal medya ya da ortak tanıdıklarınız vasıtasıyla sizi inceledikten sonra iletişime geçmek narsist ve sosyopatlarda sık görülür. Bu kişiler kontrolün her zaman ellerinde olmasını istediklerinden bilinmez bir duruma kendilerini kaptırmazlar. Bir diğer ipucu da bu tarz kişilik bozukluklarına sahip kişilerin ilişkiye başlamadan önce aynı anda birden fazla kişiyi denemeleridir. Psikologlar, içlerinden en kolay yönlendirip kontrol edebileceklerini seçtiklerini söylüyor.



3.Acındırma
Dr. Martha Stout’a göre bir narist ya da sosyopatla bir ilişkiye başladığınızda hissettiğiniz temel duygu korku olmuyor. Tersine, empati yönünüze hitap ederek kendilerine acımanızı sağlıyorlar. Eğer kendinizi size sürekli zarar veren insanın yerine koyup aslında onun neden böyle yaptığını anladığınızı, kendi üzüntünüzden çok karşınızdaki kişinin üzüntüsüne odaklandığınızı fark ediyorsanız dikkat edin. Geçmişte yaşadığı kötü tecrübeleri anlatarak onun adına üzülmeniz kendilerini acındırırlar. Hatta size böyle açıldıkları için kendinizi onlara daha yakın bile hissebilirsiniz. Oysa bu yakınlığı aleyhinize kullanırlar.

4.Kendinizden şüphe ettirme
Dr. Stephanie Sarkis’e göre manipülatif insanların en önemli kontrol taktiklerinden biri size kendinizi sorgulatmak ve kendinizden şüphe ettirmektir. Size kesinlikle doğru olmadığını bildiğiniz yalanlar söyler yine de o kadar güvenle savunurlar ki sonunda kendinizden şüphe etmeye başlarsınız. Arada size küçük iltifatlar da ederek karşınızdaki kişinin aslında iyi bir insan olduğunu düşünmenizi sağlarlar. İlişkinizde benzer bir durumda olup olmadığınızı anlamak için kendinize sevgilinizin size kimlerle görüşeceğinizi, nerelere gidebileceğinizi hatta neleri giyebileceğinizi söyleyip söylemediğini sorun. 

5.Bazen melek bazen şeytan
Sevgilinizin neden bir dakika dünyanın en sevecen insanıyken öbür dakika suçlayıcı ve sinirli birine dönüştüğünü anlayamıyor musunuz? Bu tarz dengesizlikler çok sık oluyorsa sevgiliniz sizi elinde tutmaya çalışan bir narsist ya da sosyopat olabilir. Terapist Andrea Schneider’a göre zaman içinde sizi gittkçe daha çok aşağılamaya başlıyor ve siz sorunu kendinizde arıyorsanız dikkat edin.

6.Değersizleştirme
Psikologlar narsistlerin partnerlerini tamamen sömürüp daha fazla alacakları bir şey kalmadığına ikna olduktan sonra başka adaylara yönlendiğini belirtiyor. Hatta sizin yakın çevrenizdekilere de yönelebilirler. Destek için yöneldiğiniz yakın çevrenizin, partneriniz hakkında anlattıklarınıza inanmadığını görebilirsiniz. 

7.Ayrılmanıza izin vermeme
Dr. Stephanie Sarkis, sonunda bu kişiden ayrılmaya karar verdiğinizde sizi bırakmamak için diretmelerinin de narsist ve sosyopatların ortak noktası olduğunu söylüyor. Özgüven eksikliklerini aşırı kontrol dürtüsüyle kapatmaya çalışan bu kişiler, sizin onların kontrolünden çıkmanızı kolay kabul etmeyecektir. Özürler dileyip değiştiklerine yeminler edebilirler. Sarkis’e göre bu durumda tekrar barışmanız sadece daha acılı yeni bir ayrılık sürecine yol açar. Bunun yerine tavsiyesi tüm iletişiminizi koparmanız ve ortak tanıdıklarınızla da bir süre görüşmemeniz.

Güneş’te hareket yok

NASA’nın Solar Hareket Gözlemevi’nden (SDO) yapılan açıklamaya göre Güneş’imizde 7 Mart’tan beri patlama ya da hareketlilik yaşanmıyor. NASA gökbilimcileri, Nisan 2010’dan beri Güneş’in döngüsünde yaşanan en hareketsiz dönem olduğunu belirtiyor. Güneş döngüleri, ilk olarak 1755 yılında İsviçreli gökbilimci Johann Rudolf Wolf tarafından keşfedilen Güneş’in hareketlilik süreçlerine verilen isim. Her 11 yılda bir Güneş, hareketli ya da durağan döneme geçiyor. Keşfedildiği 1755 yılından bu yana geçen zaman içinde en hareketsiz döngü 1906 yılını kapsayan 14. Güneş Döngüsü olarak kaydedildi. O zamandan beri ikinci en durağan döngünün de içinde bulunduğumuz 24. Güneş Döngüsü olduğu belirtiliyor.



Peki Güneş’in hareketli ya da durağan döngüde olması ne anlama geliyor? Aslında endişelencek bir durum yok, sadece Güneş’ten Dünya’ya gelen kozmik ışınların miktarını etkiliyor. Güneş’in hareketli olduğu evrelerde de solar rüzgarların büyük kısmı Dünya’nın manyetik kalkanı tarafından savuşturuluyor. Günlük hayatımızdaki etkisi ise en çok kutup ışıkları olarak da bilinen aurora borealis üzerinde oluyor. Dünya’ya ulaşan kozmik ışın miktarındaki azalma, auroroların oluşma sıklığı, gökyüzünde kalma süresindeki uzunluk ve renklerindeki çeşitliliği azaltıyor. Yani auroroları izlemek istiyorsanız elinizi çabuk tutun çünkü NASA’nın gökbilimcileri 2018-2019 yıllarında en durağan dönemi geçireceğimizi söylüyor.

Meşhur "Milgram Deneyi” yinelendi



Bilim insaları, 1960’larda Yale Üniversitesi’nden Psikolog Milgram’ın "İtaat Deneyi”ni yaklaşık 50 yıl sonra tekrar düzenledi. Sonuçlar ise oldukça şaşırtıcı. Milgram, 1960’larda, Nazi’lerin nasıl olup da o kadar büyük kitleleri zalimliğe itaat etmeye hatta bir parçası olmaya ikna edebildiğini araştırmak üzere "Otoriteye İtaat Deneyi”ni düzenlemişti. Deneyde katılımcılara karşılarındaki insana belirlenmiş test sorularını sormalarını, yanlış cevap vermeleri halinde gittikçe artan dozlarda elektrik şoku vermeleri söyleniyordu. Çeşitli varyasyonlarda düzenlenen ve farklı ülkelerde tekrarlanan deneyin sonuçları dünyayı şok etmişti. Milgram’ın deneyi, insanların otorite figürünün söylediklerine, başkalarına zarar vereceğini bile bile büyük oranda uyduğunu, itaat ettiğini gösteriyordu.



İşte yaklaşık yarım yüzyıl sonra tekrarlanan deneyde otoriteye itaat oranları daha da artarak yüzde 90 seviyesinde bulundu yani insanlar, masum birine, sırf bir başkası onlara yapmalarını söylediği için elektrik şoku verebiliyor. Sonuçları yeni açıklanan araştırma 2015 yılında Polonya’da SWPS Sosyal ve İnsani Bilimler Üniversitesi’nce düzenlendi. Araştırma aynı zamanda Doğu Avrupa’da düzenlenen ilk Milgram deneyi. Deneye katılanların sayısının sadece 80 olması, yani deneyin küçük bir grupla yapılması yetersiz bir sonuç olsa da dünyada otoriter yönetimlerin arttığı düşünüldüğünde insan psikolojisini anlamak için önemli bir veri oluşturuyor. 

Gizem Şenyurt | Mar 27 2017 | Ziyaretçi: 738
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI