DAMLALAR ve SEL...
Seçimler
sağ-salim bitti… Şükür… Hatta seçmen
partilerin adresine, onlar için kestiği faturaları an itibarıyla yollamış
bulunuyor…
Sanıyorum
artık ortalık biraz olsun durulur ve herkes işine-gücüne bakar. Memleketin bir
sürü çözülmesi, üzerinde düşünülmesi gereken problemi varken umuyorum ki artık
enerjimizi de boş yere, iç çekişmelerle harcayıp bitirmeyiz bundan böyle… Adam
gibi konuları tartışırız, konuşuruz… Halen bugün itibarıyla sandık sonuçlarını
hazmedemeyen, saçmalayan insanları da görüyorum… Ee bu da normal; ‘acı var mı
acı’ derler ya hani… Bazılarının ruh halleri, tavırları bu sorunun cevabına
karşılık geliyor… 2 gündür bakıyorum da demokrasi gereği reylerini istediği
gibi kullanan insanlara, akıllarına dahi hakaret edenler var. Ve durup diyorum
ki yazık böyle cümleler kuranlara… Yazık, bünyelerinde barındırdıkları bu kine,
öfkeye, insan sevgisizliklerine… Memleketinin insanının iradelerine saygı
göstermeyen bu bazı insanlara.
Bu nahoş
hallerinde ısrar edenleri kendi hallerine bırakmak lazım artık bu saatten
sonra, kendi hallerine… Halk onlara seçimde sevinme fırsatı vermedi ama hiç
olmaz ise bu acılarını gönüllerince yaşamalarına müsaade edilmeli artık… Çünkü
takan onlar… Birşeylere takılıp kalan onlar… Akl-ı selime karşı kürek çekenler
onlar…
Halbuki
oldu bitti, geçti gitti… Sandıklar ortada… Sayımlar ortada… Ufak tefek
istisnalar da neticeyi değiştirmeyeceğine göre… Neden bu kadar içlenme, kafaya
takma… Hakaretler… Nasıl bir demokrasi anlayışı ki bu; eli kalem tutan adamın birine seçim sonuçlarıyla ilintili olarak yaşadığı ülkeyi
terk ettirme kararı verdirebiliyor! Yazık yazık… Siyasetçiler taksın, eyvallah... Kendilerini sorgulasınlar… Amma velakin normal bir hayat hayat yaşadığı (!) düşünülen, varsayılan bazı insanın bu nahoş sözleri garip ve ayıplanacak düzeyde artık hakikaten… Bilmiyorum, belki de bu tür insanlar bu zamana kadar, buralı gibi görüntü verseler bile belli ki hiç buralı olamamışlar. Bu ihtimal de yok değil...
Seçimler,
sonuçları ve partilere gelince… Daha önce bir-iki partinin seçimlerde bu hale
gelebileceğini, yaptığı stratejik hatalardan dolayı sıkıntılar yaşayacağını
zaten yaklaşık 20 gün önceki son köşe yazımda net ve bariz olarak yazmıştım.
Onun için bazı partilerin bu oyları halktan almalarını gayet normal ve onların sağlıklı
bir refleks olarak görüyorum. Kendileri
bunun farkında belki de hiç olamayacak olsalar bile. Alana kulak vermeyen,
orayı iyi algılamayan, halkın gerisinde kalan, Ankara’nın dışını iyi analiz
edemeyen, masa başından siyaset yapan tüm siyasi partilerin sonu er geç
hüsrandır. Bunun neden böyle olacağını, bunun işaretlerini, hatta örneğini de o
bahsi geçen son yazımda vermiştim. Onun için aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim.
İşin daha
da kötü tarafı var, eğer bundan sonrası için olana-bitene bakıp çok iyi bir
teşhis koyamazlar iyi tahlil ve analiz yapılmaz ise, gelecek seçimlerde bahsi
geçen bazı partiler belki de siyasi sahneden inmek zorunda kalacaklar veya
bölünüp parçalanacaklar… Parti içinde okkalı eleştiri yapanlar cezalandırıldığı
için, partiler içi demokrasimiz de henüz o kadar iyi gelişmediği için bunu
yapacak insanlar da ne isabetli yaparlar bu da ayrıca partilerin ayrıca bir
problemi!
Birde
inanıyorum ki; sol kesim için alternatif olabilecek, dişli bir partinin,
başkanın varlığını solcular bu seçimden önce görebilseydi mevcut en çok oyu
alan CHP’de, sağ bir partinin yaşadığı hüsranı aynen yaşayabilirdi. Ama başka
gidecek partileri yoktu ve çaresizce oyları yine bu partide toplanmak zorunda
kaldı. MHP tabanı, seçmeni öyle değil… Çünkü zemini bazı konularda AK partiyle kesişiyor, bu yüzdende oraya oy
kayması olabiliyor. Bu seçimde de bunu açıkça gördük. Fakat CHP tabanı için
aynı şeyleri söylemek mümkün değil. CHP tabanıyla AK parti tabanının fazlaca
ortak yanı yok. Hatta çok çok az… Hava, su, güneş, toprak… Gerçi bunlar içinde
sevmedikleri de var…
Sonuçta
CHP’li seçmen, bu partiye ağlaya-sızlaya gidip oyunu verdi… Hani düğünde gelin
giderken; ‘hem ağlarım hem de giderim” dermiş ya… Durum, CHP seçmeni açısından aynı
bu minvalde oldu gibi … Gözlemliyorum ki; onlarda bıkmış halde partilerinin hep
yerinde saymasından… Sürekli yerinde
patinaj yapıp, tüm çabalara rağmen gide gide bir arpa boyu yoldan öte yol
gidememelerinden. Sanıyorum bu yüzden de
artık epeyce iç çekişmelere sahne olacak parti içinde… Ve belki de yeni
arayışlar ortaya çıkacak, belki de yeni yeni oluşumlar… Kimbilir! Diğer seçime
kadar bakıp, bunu da göreceğiz hep birlikte…
Velhasılı,
1 Kasım 2015 seçim sonuçlarına baktığınızda yukarıda bahsi geçen mevcut her iki
partinin de sağ ve sol kesimin ihtiyaçlarına yeterince cevap veremeyecek bir
hale gelmiş durumda olduğunu sonucunu çıkartıyorsunuz… İktidar partisinin de
başarısını görüyorsunuz açık ve net bir şekilde… Eksiklerine gediklerine
rağmen… Bu zaferi, şımarmadan; 7 Haziran seçim sonuçlarını da unutmayarak,
neden o seçimde AK parti seçmeninin o kadar büyük sayılabilecek bir tepkiyi
reva gördüklerini, bunun sonradan ülkeye ve AK partiye ne tür sıkıntılar
getirdiğinin altını kırmızı ile çizerek, hiç unutmayarak ardındanda samimice çaba gösterilirse ne ala… Ayrıca, AK
partinin seçmeninin oyu diğer iki partinin zikri ve fikri gibi de değil.
Sabitlemiş bir fikir etrafında bir tabanları var. Ve kısmen kilitli, birbirine kenetlenmiş
bir taban bu… MHP’nin tabanında hareketli olan bir damar hariç… Ama büyük
çoğunluğu şimdilik öyle değil. Belki de çözülme süreci yaşıyor şu günlerde tam
olarak bilmiyoruz…
AK Partiye
gelince… İçinde birçok değişik ve çeşni fikirler var. Yani biraz karma düşünceler
var. Bahsi geçen o partilerdeki gibi kemik bir oy tabanı günümüz itibar ile
oluşmuş gibi gözüküyor artık. Kaç tane seçim sınavını başarı ile verdiği için aldığı oy oranları üzerinden yola çıkarak bunu rahatça söyleyebiliriz... Umarım bu kredisini çok iyi kullanır...
Aslında sizler de
duymuşsunuzdur belki, AK Partinin oylarıyla ilgili olarak son 3-4 yıldır alanda hep şu cümle zaten zikredilir; "Tayyib Bey’in tek başına yüzde 25-30 oyu vardır” . Bu da aslında
gösteriyor ki; diğer partiler gibi bir kıvamı, onların siyaset arenasında
geçirdiği 50 yılın üzerindeki gibi bir zaman dilimine dahi gelmeden, hatta 13
yıl gibi bir süre zarfında bile o partilerin aldığı oy oranının üstünde bir
ortalamayı tutturmuş gözüküyor. Sayın Davutoğlu faktörünü de bunun üzerine
eklerseniz bu oran sıkı bir yüzdeye tekabül ediyor aslında. Bu da Türk
siyasetinde çok iyi bir payda bence. Şayet bundan sonra "bir çuval incir
berbat” edilmez ve daha kucaklayıcı olunur, millete, etrafa daha iyice bir
kulak verilirse, daha bir sosyal adalet tesis edilme çabaları iyice
yaygınlaşırsa, kırmadan-dökmeden yol alınır, gidilirse; bu oran 55’lere kadar
çıkabilir. Belki daha fazlası da
olabilir… Sonrasında da Sadi Şirazi’nin dediği ve benim sevdiğim zaman zamanda
yazılarımda kullandığım şu cümlesi tecelli eder bir bakarsınız ki, "Ben
damlalardan sel olduğunu çok gördüm…”
Bu cümlenin
anlamını tersinden de düşünmek lazım tabii ki. Dediğim olumlu yönde bir sel ve
toplanmışlık… Toplumun tüm katmanlarını kapsayacak şekilde meydana gelen ve
alemin nizamına dahi katkıda bulunacak, memleketimize ve tüm insanlığa bereket
olarak tecelli etmesini dileyeceğim bir sel! Sadece bu memleketin düşmanlarını
silip süpürecek, onları önüne katıp, kaçırıp götürecek, ve hatta onları ıslah
edecek bir sel… Onun dışındakilere ise bereket olacak, ümit olacak, güven
verecek bir sel! Böyle bir pozitif düşünce seli bu… Sığlıkları bünyesinde
barındırmayacak, ummanlara açılacak bir sel…
Bağlayacak
olursak… Sonuç olarak, sanıyorum bundan sonra oyları düşen bazı partiler ve yöneticileri ya
kendilerini ve düşüncelerini sorgulayarak yenileyecekler, birbirini yemek
üzerine kurulu, milleti huzursuz edici söylemlerden çok daha öte; yapıcı ve milletin istediği gibi birbirlerine karşı daha saygılı, daha ölçülü ve siyaset
üstü, gerilimsiz yeni bir siyaset dili kullanacaklar, inadım inat mantığından vazgeçerek halkın
nabzını daha iyi tutan bir siyaset anlayışını güdecekler, kendilerini
onaracaklar, inşaa edecekler, veyahut da 10-15 yıl içinde eriyip, yokolup gidecekler!
***
Önümüzdeki
hafta, Ankara’da önemli bir fuar ve sempozyum var. (12-13-14 Kasım, Saat: 14.00'da)) İçeriği hakkında bende epeyce bilgi sahibi olduğum için biraz
bahsedeyim. Vakti imkanı olanların gitmesini o fuarı görmesini hatta İlk gün
yapılacak olan o sempozyuma iştirak etmelerini şahsen isterim. Çünkü epeyce
önemli konuların konuşulacağına dair ilgili davetiyede ve ekinde ipuçları ve ayrıntılar
var.
Neler
konuşacak derseniz… Türkiye’ deki Karayolu Trafik Güvenliği, Trafiğe dair
sorunlar ve çözümleri, Türkiye’de Özel Güvenlik ve Güvenlik konusuna dair
görüşler. Yine, Siber Güvenlik, Bilişim Güvenliği ve Kamu Güvenliğine dair önemli
konularda; Türkiye’de bu işin ehli olan bazı uzman kişi ve sorumluların
konuşmaları, sunumları vb... Ayrıca Türkiye’de Bilişim Güvenliği, Siber
Güvenlik, Akıllı Ulaşım, Akıllı Şehirlerde Kimlik Yönetimi, Güvenli Kentler ve
Medya İlişkisi, Çevreye Duyarlı Şehircilik anlayışı vb. konu başlıkları
hakkında konuşmalar, görüşler, sunumlar… Artı, ASELSAN, MKE, TÜBİTAK vb. kuruluşların
yanında bazı alanında seçkin hizmet veren sayılı özel sektör, firma/şirketlerinin
de bu fuarda mevcut araç gereçleriyle birlikte yeni ve ilginç olan bazı diğer makine,
teçhizat ve ekipmanları da 3 gün boyunca Ankara/Çankaya/Congresium’da
(ATO Kongre Merkezi) sergilenecek. Sempozyumun yanı sıra orada bu sergiyi de
gezip-görme imkanınız olacak…
İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının (YÖK) ev sahipliğinde ve 'Ajans FA' işbirliği ile gerçekleşecek
olan ‘Karayolu Trafik Güvenliği
Sempozyum ve Sergisi’ne (Avrasya Güvenlik ve Trafik Fuarı) yurt dışından da yaklaşık 25 civarında ülkenin
katılacak olması da fuar ve sempozyumun uluslararası bir boyutta ele
alındığının bir göstergesi. Yine tarafıma ulaşan davetiye ve detaylardaki
bilgilere göre, yukarıdaki başlıkların alanına giren meslekleri temsilen de bu
ülkelerden üst düzey yöneticiler bu sempozyum ve fuara katılacaklarmış. Sempozyumda
konuşacak kişilerden bazıları da şunlar;
Selami Altınok, Feridun Bilgin, Avni Özgürel, Fatma Şahin, E. Yazıcı Altıntaş,
Yunus Avcı, Yusuf Acıbiber, Hayri Baraçlı, Burak Çifter, Alen Bohcelyan, Bülent
Katkak. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’da, programları o gün
için elverirse bu önemli sempozyum ve fuara muhakkak katılacaklarmış. Hayli ilgi çekecek,
içeriği dolu bir sempozyum ve fuar olacak bana kalırsa. O yüzden, mümkün olur
ise bu fuar ve sempozyumu kaçırmayın… Üstelik 2 günü hafta sonuna denk geliyor. 04 Kasım 2015
Sağlıcakla kalın.
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.