radyobir
radyobir

Yazara E-mail Gönder

Dayak yediğimizi fark edemiyoruz

Her gün gazetelerde tuhaf haberler çıkıyor, insanı şaşırtıyor, düşündürüyor.
Hanımefendinin adı Günce, çok genç bir kadın, mesleği avukat.
Erkek arkadaşı tarafından şiddete uğruyor, hastanelik oluyor, karakola gidiyor, karakolda bir polis, "sende mi dayak yedin avukat hanım" diyor…
Günce'de kendine geliyor.
Meğerse o güne kadar, erkek arkadaşı tarafından şiddete maruz kaldığını, dayak yediğini anlamıyormuş.
Ya da başka deyişle, şiddetin tanımını bilmiyormuş.
Hikâye şöyle.
Günce'nin 1,5 yıldır bir erkek arkadaşı varmış, bu ilişkiyi kendi deyişi ile "hep fırtınalı bir ilişki" olarak değerlendirmiş.
"Fırtınalı ilişkisini, bu tanım üzerinden anlatıyor avukat hanım.
1,5 yıllık ilişkiydi, ufak olaylar vardı, hakaretler, itiş kakış ve hatta tokat vardı.
Şiddetin derecesi zamanla arttı. Böyle gitmez diyordum ama, bunu kadına yönelik şiddet tanımı kavramı içerisinde açıklayamıyordum. Meğerse sistematik olarak psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, ekonomik şiddet görmüşüm. Ama o zaman, fark edemediğim bir döngüdeydim. Bir şeylerin yanlış olduğu duygum var ama, şiddetin adını net koyamıyordum. Bir sonrakine daha anlayışlı olayım, demek ki ben onu mutlu edemiyorum" diyordum.
Sonunda gizleyemeyeceğim kadar kötü bir fiziksel şiddet gördüm. Sağ kulağımın zarı patladı, ağzının içine dikiş atılacak kadar kesikler oldu. O kadar çaresizdim ki polise gitmenin olayı daha körükleyeceği fikrindeydim. O panikle arkadaşlarımın hukuk bürosuna kaçmasaydım şikayetçi olmayabilirdim.
İnanılır gibi değil, değil mi hikâye.
5 yıl hukuk okuyan genç bir kadın avukatın ilişki tanımları, şiddetten anladıkları, hatta kadına şiddetten hiçbir şey anlamadığı, bir erkekten dayak yediği halde, onu mutlu edemedim düşüncesi, 1,5 yıl dayak yiye yiye yaşaması, inanılır gibi değil, değil mi?
Hukuk okumak ne kadar özel ne kadar zor bir eğitimdir hepimiz biliriz.
Hukuk okursun, sonra haksızlığa uğramış insanların hakkını, hukukunu ararsın.
Genç bir kadın, ilişkisini, içinde bulunduğu felaketi, şiddeti, kulak zarı patlayıncaya kadar, ağzının içinde kesikler olup dikiş atılıncaya kadar, anlayamaz mı?
Bir hukukçu, başına gelenleri, karakola gittiğinde "sende mi dayak yedin avukat hanım" dediğinde mi anlar?
Allah razı olsun polisimizden demeliyiz.
İnsan en çok yalanı kendine söylermiş, en çok kendini kandırırmış.
Benim bu ilişki tanımım şöyle.
Böyle ilişki türü yok mu, var…
Kadınlar mutlaka bir ilişkisi olsun istiyor, olsun da nasıl olursa olsun yalnızlığında, panik içinde yaşıyor.
Bu ne acele, iyi adam olsun, merhametli olsun, bekle bir gün karşına çıkacaktır.
Kadınların fırtınalı ilişki diye tarif ettiği ilişki; içinde gelgitleri olan, mutlu olduğun anları sana fitil fitil ödeten bu adamla yaşarken, senin bu ilişki tanımı içinde yaşamaktan, kavgalardan gürültülerden aslında beslenmen, farkında olmasa hoşuna gitmesi anlamındadır.
Kadının, "Dayak yedikten sonra bir sonrakine daha anlayışlı olabilirim, demek ki ben onu mutlu edemiyorum" düşüncesinin tanımı nedir ki.
Dayak yiyeceksin ve bir daha ki dayakta daha anlayışlı olacaksın.
İnanılır gibi değil.
Ne zaman ki, kulak zar patlıyor, yüz göz mosmor, adam ağzının içini yırtmış, parçalamış…
Ve polise gidiyorsun ve polis aslında seni ayıplıyor ve sen kendine geliyorsun.
Yapmayın kızlar sık durun, güçlü olun.
Ben bu haberden öylesine endişe duydum, öylesine şaşkınım, öylesine üzüldüm ki anlatamam.
Neyse, Günce şimdi kadına şiddet ile savaşan kadın dayanışma vakfında çalışıyormuş.
Haberin en iyi tarafı bu olmuş.

Funda'ya takılanlar…

... Ahhh İsmail ahhhhh.
Sabah çok hareket ettiğin için, bir ileri iki geri yürüdüğün için, az sonra anlatacağım, az sonra bahsedeceğim dediğin için, çok yoruluyorum seyredemiyorum seni.
Anlayacağım mavi sabahlarını kaçırıyorum.
Birkaç gün önce, açıyorum kalıyorum, Yılmaz Özdil'in o günkü yazısını okuyor.
Yılmaz ilk ata binen, süvarileri anlatıyor…
İsmail, bu yazı bana Sevil Sabancı’yı çağrıştırdı, o da atlara çok yatırım yaptı diyor.
İsmail’cim, zengin insanların adını programda söylemeyi çok seviyorsun, bunu daha önce Güngör Sipahioğlu'nun adını bir cümle içinde altı defa söylemiş, anlamsız cümleler kurmuştun.
İşte o zaman, dikkatimi çekmişti.
Sonra bu zenginlerin, instagram paylaşımlarına ilk like senden.
Yapma İsmail'cim.
Tanırım o insanları, beş kuruş faydaları olmaz, hiçbir derdine derman olmazlar.
Sen mavi sabahlara ve çalar saat annelerine bak, gerisini boşver.

Funda Özkalyoncu | Ara 16 2018 | Ziyaretçi: 380
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI