radyobir
radyobir

Yazara E-mail Gönder

I'm too sexy

Ben hayal meyal hatırlıyorum o dönemi. Şimdiki gençler hiç görmedi. Türkiye’nin fakir ama şık dönemiydi. Kadınların şıklığını kıyafetlerinin bolluğu değil zarafeti belirlerdi. Bir dolap dolusu kıyafet sahibi olmak filmlerdeki artistlere mahsustu. Az ama öz, bir kaç parça kıyafet yeterliydi şık olmaya. Her bedene olsun diye esnek kumaştan yapılmış kıyafetler, daha önce kadınların itinayla gizlediği her bir yağ kütlesini gözümüze sokar oldu. Zarafet kelimesini duymaz olduk.

Ya köy kıyafetleri? Köy kıyafetleri de kendi yöresinin zengin kültürünü yansıtan, özenli kıyafetlerdi eskiden. Elbette ahıra tarlaya aynı özeni gösteremezdi köy kadını ama iş yapmazken giydiği kıyafetlerin üstüne şiirler yazılırdı. Şimdi, bir şalvar veya belden lastikli bir etek, üstüne uzun kollu bozalak bir penye, bir de yelek... Ne yörenin kültürel mirasının güzel desenleri, renkleri, kumaşları ne de bir özen... Neresine şiir yazasın? Bir de şehir köylüsü kıyafeti var. Ne şehir kültüründen nasibini almış ne de köyünün yöresel kültüründen. Demin yazdığım köylü kıyafetinin üstüne bir pardösü ekleyin, işte bu da köylü şehirli kadın üniforması. Yaz kış bu. Ne oldu bize? Bu özensizlik sadece kıyafetlerimize değil, her yere yansıyor. Nasıl olsa herkes öyle yapıyor diye bulduğunu üstüne geçiren insanımız her işine aynı özensizlik ve umursamazlıkla yaklaşıyor. İşte bunun için bu giyinme sorununu önemseyip sebebini düşündüm. Pek çok sebep var elbette. Konuya yaklaştığınız her açıdan farklı bir sebep bulabilirsiniz. Ben, sanayi devrimini başkasının başlatmış olması ve devrimi geriden takip etmekten bir türlü kurtulamamış olmamız serüveninin bizi nasıl bir penye ülkesi haline getirdiğini yazıyorum. Ben olumsuz yazılar yazmayı hiç sevmem. Tünelin sonunda ışık var. Önce anneannelerimize, üzerinde"I’m too sexy” yazan tişörtler giydirme noktasına nasıl geldiğimizi düşünelim ondan sonra da gençlerin bu durumdan bizi nasıl kurtarmakta olduklarını konuşuruz.

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, sanayileşmek, gelişme çabası olan her ülkenin ilk hedefiydi. O sırada ekonomik refaha ulaşmış olan ülkeler çoktan sanayileşmişti, yani fabrikalarda seri üretim yaparak ürünleri ucuza mal ediyor ve çok sayıda satış yaparak büyük kârlar elde ediyordu. Biz bir ülkeyi sanayi devrimine getiren basamakları yavaş yavaş tırmanıp vakit kaybetmek yerine, teknolojiyi hazır aldık. Tekstil sanayimizi kurarken, geleneksel kumaşlarımızı ve kıyafetlerimizi fabrikasyon üretime uygun hale getirecek tekstil mühendisleri, endüstri mühendisleri, tasarımcılarımız yoktu. Koca ülkede bir avuç okur yazar vardı, ne tekstil mühendisi? Batının yavaş yavaş uzun yıllar içinde, kendi kumaş ve kıyafetlerine göre tasarladığı makineleri aldık ve onların kültürüne göre tasarlanmış kıyafetler ürettik çaresiz. Batı hayranlığından öte, böyle bir çaresizliğin sonucu oldu kıyafetlerimizin değişmesi. Eğitim sistemimiz ve sanayimiz yıllar içinde o kadar çok darbe aldı ki, bir türlü kendi ürünlerimize göre tasarlanmış makinaları kendimiz üretemedik. Geleneksel kumaşlarımızı seri üretime geçecek şekilde geliştiremedik. Desenlerimizi, motiflerimizi, kültür mirasımızı değerlendiremedik. Bir zamanlar bir Sümerbank vardı. Sümerbanklılar geleneksel motiflerimizi çeşitli ürünlere uyguladılar ama Sümerbank’a bu ürünleri verimli bir seri üretime geçirecek makinaları veremedik. Sonunda sattık. Sümerbank kalbimde yaradır.

Kıyafetlerin git gide uyduruklaşması son yıllarda hızlandı. Bunun sebebini de şöyle görüyorum: 1960’dan itibaren borç almaya başladığımız IMF, bizim gibi kalkınmaya çalışan ülkelere para verirken bu paranın nasıl harcanması gerektiği konusunda bazı şartlar koştu. Bunlardan bir tanesi borç alınan paranın önemli bir kısmının tekstil sanayiine yatırılmasıydı. Elbette bu, sanayinin gelişmesi ve ülkeye katkısı olması için makina ve tekstil mühendislerinin yetiştirilmesi  şeklinde bir yatırım değil, yurt dışından makina almak şeklinde bir yatırımdı. Kurtuluş savaşından sefil bir halde çıkıp fabrikalar kuran bir ülke, yıllar sonra bir askeri darbe sonrası IMF’den bir sürü şart karşılığı borç almaya kendini mecbur hissetti nedense... Bu şartı da kabul ettik. Güya çok para kazanacaktık. Oysa IMF, kalkınmaya çalışan pek çok ülkeye aynı şartı koştuğu için, rekabet çok arttı. Tekstil ürünlerinin fiyatları dünyada dibe vurdu. Yatırım yapmış bulunduk. Bizimle aynı durumda olan pek çok ülke gibi biz de, daha ucuza üretim yapabilmek için yarışa girdik. Ürünleri ucuza üretebilmek için işçimize düşük maaş verdik. Tasarımı yapıp modayı belirleyenler, bizden ucuza aldığı malın üzerine markayı basıp bize pahalıya sattı. Bütün bunları bize zorla yaptırmadılar. Ağzımız açık durduğumuz için sinek yutmamız çok normal...

Çok çalıştık, çok ürettik ama az kazandık. İhracat fazlaları ve defolu mallara yetti paramız. Ne anlama geldiğini bilmediğimiz için "I’m too sexy” yazılı tişörtü anneannemize giydirmemiz işte böyle oldu. Gencecik Cumhuriyetimizde, sürekli bir iç göçle beraber kültürler birbiriyle karışırken yöresel kıyafetler hızla işlevsizleşti ve bu da giyinme sorununu artırdı . Bu boşlukla, ucuz tekstil ürünleri birleşince bir paçozluk döneminden geçtik. Ama artık bu dönem kapanıyor. 40000 üzerinde tekstil firmamız var. Bunların bazılarının çok büyük başarıları var ve Ar-Ge konusunda ne yapacaklarının üzerinde düşünüyorlar, çalışıyorlar. Gençler de bu konuda daha bilinçli. Onlar ailelerinin göçtüğü memlekette doğdular, orada yeni bir kültür oluşturdular, kendilerine göre tarzlar geliştirdiler. Daha da güzeli kıyafetlerini özenerek seçiyorlar. Erkekler de özeniyor ama kızlarda bu doğal olarak daha belli.

Bakıyorum da, bazı anneler, göbeklerini ortaya çıkaran sakil bir tişörtle insan içine çıkabiliyor. Başka bir anne karpuz kollu bir pardösünün altına terlik giyip sokağa çıkabiliyor ama genç kızlar öyle değil. Ben bunu her işte özenli olma yönünde bir bilinçlenmenin başlangıcı olarak görüyorum. İnsan içinde nasıl görüneceklerine özen gösteriyorlar, yani hem kendilerine hem de başkalarına saygıları var. Bir toplum bilinci var. Estetik duyguları gelişmiş. Siyasi kimliklerini de, gençlik enerjisiyle bağlı oldukları tüm akımları da kıyafetlerine yansıtıyorlar. Kimlikleri konusunda daha bilinçliler ve birey olarak varlık sergiliyorlar. Düşünüyorlar ve özen gösteriyorlar. Sorunlu oldukları alanlar yok mu? Tabii ki var ama bu gelişimi de görmek lazım. Eski kıyafetler hiç bir ülkeye geri gelmeyecek çünkü zanaatlar unutuldu, yaşam biçimleri geri dönmeyecek şekilde değişti ama Anadolu’nun gelecekteki kıyafetleri yine renk renk ve çok güzel olacak.

| Eyl 12 2014 | Ziyaretçi: 2450
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI