radyobir
radyobir

Yazara E-mail Gönder

Jeoekonomi veya savaş mı?

Amerikan sağı yavaşça eski günleri hatırlıyor. Sordukları soru şu; niye dünyanın en güçlü ekonomisine sahip olan Amerika uluslararası ilişkilerinde sürekli silaha başvurmak durumunda kalıyor? Cumhuriyetçi taraftarı olan analizciler Amerika’nın kuruluşunun temeli olan, ekonomik araçların jeopolitik amaçlarını gerçekleştirmek üzere kullanmayı unuttuğunu söylüyorlar. Jeoekonomi teriminin anlamı bu. Ekonominin dış politika amaçları için kullanılması.

Günümüzde jeoekonomiyi kullanan güçlü ülkeler  Çin, Rusya, Japonya ve Almanya. Amerika’nın Çin ve Rusya’ya karşı yürüttüğü olumsuz propagandanın dışında. Dünya uluslararası bu ülkelere olumlu gözlerle bakıyor. Hele, Almanya ve Japonya’nın son yıllara kadar sağa sola asker gönderdiği ve herhangi bir çatışma içinde olduğu görülmedi. Ama bu ülkelerin prestijleri çok büyük. Jeoekonomi ile yükselen diğer bir ulus Güney Kore. 1950’li yıllarda  korumaya gittiğimiz Güney Kore bir çok ülkeyi ekonomik olarak geçmiş durumunda. Evlerimizde her türlü  elektronik alet ve edavatı bulunuyor. Tabii Güney Kore’nin yükselişinde Amerika’nın kendisine tanıdığı özel gümrük hakları ve teknoloji transferi gibi imtiyazlar var. Rusya şimdilik enerji sektörüyle başat bir rol oynuyor. Ancak, uzay teknolojilerine sahip olduğunu da unutmamak gerek. Çin ise her alanda üretim yapıyor. Amerika içindeki Wall Mart’larda binlerce Amerikalı çalışıyor. Amerikan halkı daha ucuz olan Çin mallarını satın alıyor. Yeni çıkan, Amerikalı yazar Howard W.French’in kitabının adı: "Çin’in İkinci Kıtası”. Tahmin edeceğiniz gibi  bu ikinci kıta Afrika. Çin’in Afrika’daki sloganı: "biz asla emperyalist olmadık”. Afrika halkları Çin’in bol kredili, teknoloji transferi yapan, sosyal yatırımlara da yer veren tutumunu takdirle karşılıyor. Çin, Latin Amerika’da varlığını gösteriyor. Rusya ise kendi eski etki alanı olan doğu Avrupa ülkelerinde  ve Asya’da etkin. Şimdilik silah satmak ve enerji politikalarıyla meşgul. Tabii bu arada Amerika’nın yeni çevreleme politikalarıyla boğuşmak zorunda.

Müttefikimiz Amerika’ya gelince meşgul olduğu konular şunlar: Ukrayna’ya daha güçlü silahların verilmesi, NATO Doğu Avrupa’da sürekli olarak asker bulundursun mu? Amerika direkt olarak Iraklı ve Suriyeli Kürtleri silahlandırsın mı? Suriye iç savaşına direkt olarak müdahale etsin mi? Irak’taki Musul’a karşı operasyonlarda Türkiye gibi  bir müttefikini operasyonlar dışında tutarak Irak’ta yeni yapılanmayı Batılıların lehine nasıl yapsın? Başkan Obama’nın Asya politikası içinde Kuzey, Güney Çin denizinde Çin nasıl sıkıştırılsın? İran’la anlaşmaya varılan nükleer anlaşma ortadan kaldırılsın mı? Avrupa’da füzeleri nereye yerleştirelim? Yemen’de  gemimize roket attılar. Yemen’de savaşa girelim mi? Amerika’nın bu karmaşık sorunlara çözüm yolu askeri güç kullanmak üzerine kurulmuş gözüküyor. Sık sık bahsettiği insan hakları, insancıl hukuka uyma gibi yaklaşımlar kendi eylemlerinde geçerli değil mi? Halep’te kadınlar ve çocuklar ölmesin. Peki, Musul’dakiler ne olacak. Aynı dikkat orada da var mı?

Oysa, bilmem kaç milyar dolar bütçe açığı ve enerji borcu olan Ukrayna ile Avrupa Birliği’nin yaptığı görüşmelerde Batılılar Ukrayna’nın borçlarına destek çıkıp ona yaşanabilir bir alternatif sunsalardı Ukrayna başkanı ülkesinin durumunu kurtarmak için Rusya’ya yüzünü dönmeyecekti. Mısır ekonomisi desteklenip, reformlara destek verilseydi. Ürdün ekonomik olarak dirençli bir duruma getirilseydi. Türkiye’nin demokrasisinin yanına, Güney Kore’ye tanınan, teknoloji transferleri ve gümrük olanakları tanınsaydı. Hem Ukrayna krizini yaratmaya gerek kalmaz,  hem de Ortadoğu krizi  çabuk atlatılır hem de Ortadoğuluların isteyerek takip edecekleri bir Müslüman ülke modeli ortaya çıkmış olurdu.

Acaba, Amerika’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra gösterdiği ustalığı bazı  Amerikan lobilerinin ihtirasları ve kısa görüşlü olmaları mı önlüyor? Marshall yardımının mucidi General George Marshall, Harvard Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında: "Amerika dünyanın normal ekonomik sağlığına kavuşması için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Bu olmaksızın ne siyasal denge ne de güvenli bir barış olabilir” demişti. Amerika daha savaş içindeyken "kiralama ve ödünç verme” politikasıyla çökmüş olan İngiltere, Fransa, hatta Çin ve Rusya’yı ayağa kaldırmıştı.

Acaba ,1980’lerde Thatcher ve Başkan Reagan’nın  başlattığı  serbest ticaret ve küreselleşme, Amerikan orta sınıfını zaman içinde yok edip zenginliğin nüfusun %1 temsil edenlerin eline geçmesi Amerika’nın jeopolitik uygulamasını engelledi mi? Zenginlerin Amerikan sisteminin yoğun vergi denetiminden kaçabilmek için  işlerini ve paralarını yurt dışına taşımaları Amerika’ya güç kullanmaktan başka seçim bırakmadı mı? Ortadoğu ve Asya’da giriştiği savaşlar, dünyadaki sekiz yüz askeri üste harcanan paralar ve 2008 yılında Amerikan ekonomisinin iflasın eşiğine gelmesinden bir ders çıkarmaya çalışan Obama’ya kendi politikalarını uygulama konusunda niye fırsat verilmedeki? Lobi yanlısı basının şeytanlaştırdığı Trump, çöken Amerikan orta sınıfında beyazların öfkesini temsil edince, Amerika, Ortadoğu’da ne arıyor dediğinde  niye karşı çıkılıyor ve yapılan yanlışlar  için başka ülkeler günah keçisi gibi gösteriliyor.

O kadar üstün akılın bulunduğu Amerika’da lobilerin aklı her şeyin üstünde mi?

Hasan Köni | Eki 24 2016 | Ziyaretçi: 643
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI