radyobir
radyobir

Yazara E-mail Gönder

Sevgililer Günü'nde evlenenler dikkat

14 Şubat Sevgililer Günü sizce ne kadar romantik? Kapitalist propaganda olarak görenlerden misiniz? Romantik bir jest olarak mı yoksa pek de umursamayanlardan mısınız? Eğer 14 Şubat sizin için çok önemliyse ya da evlilik yıldönümünü hatırlamak kolay olsun hatta tek hediyeyle iki kutlamayı aradan çıkartırım diye düşünüyorsanız ve evlenmek için 14 Şubat'ı seçenlerdenseniz dikkat! Avustralya'nın Melbourne Üniversitesi’ndeki bilim insanları 1 milyon evli çift üzerinde bir araştırma yaptı. Araştırma Sevgililer Günü, 01/02/03, 11/11/2011 gibi özel tarihlerde evlenen çiftlerin evliliklerini sürdürme başarısını ölçüyor. Ortaya çıkan veriler ilginç. Sevgililer Günü’nde ya da benzer özel günlere denk gelen tarihlerde evlenen çiftlerin boşanma oranları, sıradan tarihlerde evlenen çiftlerden daha yüksek. Mesela, özel tarihli günlerde evlenen çiftlerin boşanma ihtimali sıradan günlerde evlenen çiftlere göre yüzde 18 ila 36 oranında daha yüksek. Araştırmacılar da bazı spesifik tarihleri baz alarak ölçüm yapmış. Özel tarihlerde evlenen çiftlerin beş yıl sonra boşanma oranları yüzde 10. Bu özel tarih Sevgililer Günü ise beş yıl sonra boşanma oranları yüzde 11'e çıkıyor. Buna karşın normal tarihlerde evlenenlerin sadece yüzde 8'i beş yıl sonra boşanmış. 

Sevgililer Günü nikahlarının dokuz yıl sonrasına baktığımızda her beş çiftten biri boşanmış. Hele bir de çiftlerden birinin ya da ikisinin birden ikinci evliliğiyse ya da önceki partnerlerinden çocukları varsa bu oran daha da artıyor. Sıradan tarihlerdeki nikahlarda ise dokuz yıl sonra boşanma oranı altı-yedi çiftten birine düşüyor. Bir-iki evlilik kurtulmuş oluyor. Tabii bu bir neden-sonuç ilişkisi değil. Özel günlere karşı da batıl inançlı olmaya gerek yok. Durum Sevgililer Günü Laneti falan da değil. Melbourne Üniversitesi araştırmacıları da araştırmayı bu noktada bırakmamış zaten. Araştırmacılar diyor ki, eğer evlenmek için illa bir özel tarih seçmeye çalışıyorsanız evlenme kararınızı gözden geçirmenizde fayda olabilir. Aralarındaki iletişim ve sevgi bağı güçlü olan çiftler evlenecekleri tarihin sıradan rakamlı bir tarih olmasını pek önemsemiyor. Çiftler arasında ortak nokta ne kadar azsa çiftlerin evlenmek için özel tarihli bir gün seçme oranı da o kadar artıyor. Çiftlerin aralarındaki o farklılıklar da bir süre sonra boşanmaya neden oluyor. Kısacası eğitim seviyesi ve yaşları farklı olan çiftlerin boşanma oranları daha yüksek. Yani aynı nesilde ve benzer eğitim seviyelerine sahipseniz, ilişkinizin sağlamlığından da şüpheniz yoksa evleneceğiz tarihin Sevgililer Günü olup olmaması pek de önemli değil. Melbourne Üniversitesi araştırmacılarının bulduğu asıl neden-sonuç ilişkisi eğitim seviyesi, yaş ve ortak noktaların azlığıyla Sevgililer Günü gibi tarihleri nikah tarihi seçme ısrarı arasında çıkıyor.

Dünya genelinde en kötü rekoru kırdık, karbondioksit sınırını aştık

Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi NOAA birkaç gün önce eylül ayı atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu ölçümü verilerini açıkladı. Buna göre ay boyunca atmosferde 1 milyon metreküp içindeki karbondioksit oranı 400 ppm (particle per million-milyondaki partikül sayısı) altına inmedi. Bu da dünya genelinde küresel kirlilik anlamında maalesef geri dönüşü olmayan bir noktaya geldiğimiz anlamına geliyor. 

Ekim ayında da bu oranın altında karbondioksit salınımı yapma ihtimalimiz çok düşük. Dünya çapında sıfıra yakın karbondioksit üretimine sebep olmalıyız ki bu oranı düşürebilelim bu da günümüz ekonomik sisteminde hiç de mümkün olmayan bir şey. Eylül ayında yarattığımız 400 ppm'lik oran ise bilim insanlarında şok etkisi yarattı çünkü 2016'ya kadar olan ölçümlerde eylül ayı, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun hep düştüğü ay olurdu. Dolayısıyla kasım ayına geldiğimizde dünya tarihinde bir ilk yaşanıp atmosferde 410 ppm karbondioksit yoğunluğu oluşturacağımızı öngörüyor NOAA. Sanayi devrimi öncesi bu oranların 280 ppm civarında olduğu hesaplanıyor. İki yüzyıl içinde atmosferi yüzde 43 yani neredeyse iki katına kadar kirlettik ve hızla kirliliği tırmandırmaya devam ediyoruz. 

ABD Cumhuriyetçi Başkan Adayı Donald Trump'ın 2012'de atıp geçen hafta Hillary Clinton ile yaptığı başkanlık adayları açık oturumunda inkar ettiği tweetinde iddia ettiği üzere küresel ısınmanın Çinliler tarafından ortaya atılmış ABD mallarının rekabet gücünü düşürmeye yönelik küresel bir komplo olduğu teorisini bir kenara bırakalım. Karbon salınımını ciddi oranda düşürmek için derhal alınması gereken önlemlerin başında ulaşım, enerji ve sanayi kaynaklı kirliliğin düşürülmesi geliyor. NOAA'nın aylık ölçüm sonuçları solar ve rüzgar gibi temiz, sürdürülebilir enerji üretimi teşvikleri, tesis yönetimi uygulamalarının değiştirilmesiyle sanayi atıklarının doğru atılması, doğru planlanmış toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi gibi sistemsel değişikliklerin acil gerekliliğini ortaya koyuyor. 

NOAA'nın verileri ülke bazında değil dünya geneli veriler fakat biz de buradan kendimiz için pay çıkartmalıyız. Türkiye'nin 2023 enerji hedefleri doğrultusunda kurulan Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü'nün açıkladığı rüzgar, güneş ve hidroelektrik enerji hedeflerinin sanayi teşvikleri ve sektörlere özel açılımlarla hayata geçirilmesi için yürütülen çalışmalarda iş dünyası, bürokrasi ve sivil toplumun ortak hareket etmesi hem ülkemizin kalkınması hem gezegenimizin geleceği için zorunluluk. 2016 sadece terör, afetler, savaşlar değil küresel ısınmayla da gezegenimizi yaşanılmaz bir hale hızla getirdiğimiz yıl olarak tarihe geçecek gibi görünüyor...

Aşı karşıtı ebeveynlere rağmen Amerika Kıtası kızamıktan temizlendi

Amerika'da son yıllarda bazı aşırı muhafazakar sağcı kesimler ve marjinal sol gruplardan ebeveynler arasında yayılan "aşı otizme sebep olur" iddiasıyla çocuklarını aşılatmayan aileler yüzünden 2000 yılında kıtadan yok edilen kızamık vakalarında rekor artışlar kaydediliyordu. Amerika'da başkanlık yarışı başlamadan önce ülkenin ana gündemlerinden olan "aşı" tartışmalarında bazı muhafazakar ve marjinal anne babalar çocuklarını aşılatmayı reddediyordu. Sebep olarak da aşıların aslında çocuklarının gizlice otistik olmasına neden olduğu iddialarını ortaya atıyorlardı. Buna karşılık bilim insanları bu iddiaları destekleyen hiçbir saygın ve kabul edilebilir bilimsel çalışma olmadığını söylüyordu. Hatta aşı karşıtı ebeveynler yüzünden bazı aileler çocuklarını aşı olmamış çocuklardan hastalık kapabilir korkusuyla okuldan almaya başlamıştı. Bazı okullar da aşıları tamamlanmamış çocukları, diğer çocukların sağlığını tehlikeye atma ihtimalleri gerekçesiyle kabul etmiyordu. 

Başkanlık yarışı başlayınca bu tartışmalar gündem dışı kaldı fakat tehlike devam ediyor. Daha önce 2000 yılında kıtadan yok edilen kızamık, güneydoğu Asya ve Afrika'dan virüsü kapıp aşısız kişilere bulaştırdığı düşünülen tatilciler sebebiyle 2014 yılında sadece ABD'de 667 gibi rekor bir sayıda kızamık hastalığı görülmüştü. Bu yılın başından itibaren de ABD'de 54 kişiye kızamık teşhisi konmuştu. Yine de Kıta Amerikası Sağlık Örgütü (PAHO) ve Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) ortak yaptıkları açıklamadan güzel bir haber geldi. İki kurumun verilerine göre Amerika kıtasının tamamı eylül ayı sonu itibariyle kızamık hastalığından temizlendi. Kıta daha önce 1971'de su çiçeğinden, 1994'te çocuk felcinden ve geçen yıl da kızamıkçık ve kalıtsal kızamıkçık sendromundan temizlenmişti. ABD'de yeniden ortaya çıkmadan önce kıtadaki en son kızamık salgını 2002'de Venezuella'da görülmüştü. PAHO'nun açıklamasıyla Amerika, kızamıktan temizlenen ikinci kıta oldu. 

WHO'ya göre kızamık Asya'nın güneydoğusunda ve Afrika'da hala çok yaygın. Virüs kaynaklı bir hastalık olan kızamık, çocuklukta yapılacak bir aşıyla önlenebilir. Dünyada her beş çocuktan dördü temel aşı setine ulaşabiliyor. WHO'nun Küresel Aşı Kampanyası sayesinde 1980 öncesinde her yıl 2,6 milyon kişinin ölümüne sebep olan kızamık virüsü 2013'e gelindiğinde sadece 146 bin kişinin hayatını alır hale gelmişti. Bilimsel verilerin açıkça ortaya koyduğu üzere ülkeler arası işbirliği ve medikal tedbirler milyonlarca kişinin özellikle de çocukların hayatını kurtarıyor. Üstelik kızamık ölüme neden olmasa bile körlüğe sebep veren oldukça tehlikeli ama önlemesi bir o kadar kolay bir virüs. Hal böyleyken hala aşıların zararlı olduğu iddialarını savunmak gülünçten öte tehlikeli ve önlenmesi gereken bir tutum oluyor. 

Prenses Charlotte konuştu

Dünyanın magazin gündeminin hatırı sayılır bir kısmını Birleşik Krallık'ın genç çifti Cambridge Dükü Prens William ve Düşes Katherine'in tatlılar tatlısı çocukları Prens George ve Prenses Charlotte ile dört kişilik bir aile olarak gerçekleştirdikleri ilk kraliyet gezisi oluşturuyor. Dük ve Düşes, küçük çocuklarıyla ilk resmi görevli seyahatlerini şu sıralar Kanada'ya gerçekleştiriyor. Kıyafetleri, saç modelleri, mücevherleri anında olay olan küresel stil ikonu Düşes Katherine Kanada gezisinde de yine moda severlerin aklını başından aldı. Prens William da tavırları ve sempatikliğiyle büyük sevgi topladı. Yine de dünyanın gözü üç yaşındaki Prens George ve şimdiye kadar kameralardan uzak tutulan 16 aylık küçük Prenses Charlotte'taydı. Annesi Katherine'e olan benzerliğiyle dikkat çeken Prenses Charlotte ve abisi Prens George, babaanneleri Leydi Diana'nın ölümüyle İngiliz Kraliyet Ailesinin kaybettiği prestiji fazlasıyla geri kazandıracak gibi. 

Kanada turunun başından beri anne babalarının resmi ziyaretlerinde yer almayan George ve Charlotte, dün British Columbia Hükümet Konağı'nda 24 asker ailesiyle birlikte bir çay partisine katıldı. Balonları çok seven Prens George için babası Prens William balonları üfleyerek şişirmeye çalışırken kameralar Prenses Charlotte'ı ilk defa konuşurken gördü. Prenses Charlotte'ın gazeteciler tarafından kaydedilen ilk sözleri balon patlatmak istediğini anlatırken kullandığı "pop" ve babasına seslenirken söylediği "dada" sözcükleri oldu. Hiç huysuzluk yapmadıkları görülen kardeşlerden bütün ilgiyi üzerinde toplayan Prenses Charlotte, annesi Düşes Katherine ve abisi Prens George gibi bir stil ikonu olacağa benziyor.

Gizem Şenyurt | Eki 05 2016 | Ziyaretçi: 451
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI