radyobir
radyobir

Yazara E-mail Gönder

SOFUBAHÇE ve DEBBOY...

Hasibe Hanımı Çukurova yöresinden olanlar bile pek bilmez. O bana kalırsa Çukurova’da yetişen en önemli kadın halk şairlerinden birisidir. 2 yıl önce onun İstanbul’da yaşayan ve bizzat Hasibe Hanımın büyüttüğü şair, ressam torunu Nurçin Hanım ile ilginç bir söyleşi yapmış ve yayımlamıştım. Belki birçoğunuzda bu söyleşiyi okumuşsunuzdur. Hasibe Hanım hem Türkiye, hem de Çukurova yöresinde şu özelliğinden dolayı kıymetli bir şair hanımdır. Çukurova’da halk edebiyatı ve aşıklar geleneği yüzyıllardan beri sürmektedir. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmalarda birçok masal, efsane, fıkra, ağıt vb. derlenmiştir. Bunlardan en iyi korunanı aşıklık geleneğidir. Ve artık günümüzde bu gelenek biraz can çekişir durumdadır. Anadolu’da günümüzde canlı bir damarı bulunsa da, kadın şairler/ozanlara iş gelince değişmektedir.

İşte, Hasibe Hanım'ın bu şiirleri günümüzde, bu kıtlıkta daha bir ehemmiyet arzetmektedir. O, döneminin Kadın Halk Şairleri arasında bel kemiğidir. Açıkca söylemek gerekirse ben eserlerini topluca bir yerde yayımlanmış olarak bulamadım, epeyce de araştırmama rağmen... Parça parça, dilden dile bu günlere kadar gelen ve birkaç kıt'a şiir kayıtları dışında hiçbir şey yok gibidir. Ne kadar doğru bilmiyorum, duyduğum kadarıyla bir üniversite bu konuda bir araştırma yapmış, birşeyler bulmuş. Belki de tez konusudur, henüz araştırama imkanım olmadı. Eğer böyle birşey var ise bu çalışmayı yapanlara teşekkür etmek lazım. Ayrıca bugün ki köşe yazımıza da konu olacak olan Hasibe Hanımın İstanbul’da yaşayan torunu; Nurçin Ramazanoğlu Hanımefendi yeni bir kitap çıkarmış. İşte bu kitabın içerisinde Hasibe Hanıma dair epeyce şeyler var. Bu çalışma hakikaten kıymetli bir çalışma olmuş. Kitabın sayfaları zaman zaman Hasibe Hanıma ait mısralarla bezenmiş, hem de "Limon Çiçeği” kokulu Çukurova’dan esintiler kol geziyor Nurçin Hanımın, "Kör Hafız” ismini verdiği ve Adalar Kültür Derneği Yayınlarından çıkan bu 160 sayfalık kitabının içinde. Yine kitabın satırları arasında, Toros dağlarındaki karların aşağı ovalara bakarak iç çekişini, Çukurova insanının; Çukurova gibi geniş o mümbit yüreğinin içinde yeşerttiği, yetiştirdiği, sararttığı duygularını, o topraklardan beslenen birisinin, bugün ta o köklerine inerek emdiği, beslendiği o kök sularından aklında kalan nağmeleri okuyunca hissediveriyorsunuz. 1940’lı yılların anlatıldığı bu romanın içinde Yaşar Kemal’in kitaplarında geçen sözcüklere akraba sözcükleri, duyguları bulmanız da mümkün. Artı, kitabı okuduktan sonra sanki; "üzeri toz tutmuş veya günümüzde unutulmaya yüz tutan bazı duygularımızın” tozlarının da birdenbire uçuşmaya başladığını, hatta yeni ve güzel bazı duyguların o anda kendi içinizde birdenbire "ışgın” vermeye başladığını hissediyorsunuz, ne kadar ilginçtir ki…

Kör Hafız’da; Roman’ın baş kahramanlarından, ailenin okula giden tek ferdi olan Remziye’nin ağzıyla kaleme aldığı bu kitabında yazar, Adana’nın "Sofubahçe” ve "Debboy” semtleri civarında geçen hayat öyküsünün içine çekiveriyor bizleri... Yörenin şivesiyle hemen kaynaşarak merakla sürdürüyoruz okumayı. Şehrin yorgun mahalleleriyle tanışarak geçiyoruz ilk sayfaları… Yaşadığı yöreyi gerçekçi olduğu kadar şiirsel, bir o kadar da benzersiz anlatımlarla işliyor, tasvir ediyor Nurçin Ramazanoğlu.

Gerçek bir hayat hikâyesinin en can alıcı yerinden giriyor ve bir süreliğine ailenin yaşamına ortak oluyoruz. Bir zamanların Adana’sı pek aşina hepimize… Yokluk, çaresizlik yaşamı zorlasa da durdurmuyor hiçbirini, ta ki ailenin direği olan baba ölene kadar… Yükün çoğunu omuzluyor anne, bir o kadarına da manevi gücüyle ortak oluyor Hafız Nine. Sadece manevi gücü mü? Hayır. Hafız Nine, görmüş geçirmiş… Kör oluşu engellemiyor aklın yolunu. Çok etkileyici ve sürükleyici romanda Ramazanoğlu, okura bir zamanların Adana’sındaki; yaşam şartlarını, alışkanlıkları, insanları, gelenekleri, tabiat olaylarını ve yöreyi bir ailenin gerçek yaşam öyküsü üzerinden anlatarak aktarıyor.

Yolunuz Büyükada’ya düştüğünde Adalar Kültür Derneğini uğrayın, hem derneğin çay ikramına mazhar olun, hem de bu kitaba sahip olmak istediğinizi orada dile getirin. Bakarsınız gittiğiniz gün, c.tesi-Pazar’a denk gelirse bakarsınız ki; "Kör Hafız” kitabının yazarı Nurçin Hanım’da orada olabilir. Hatta çayları birlikte yudumlama şansıyla birlikte bu kitabı imzalı olarak bizzat kendisinden de alma imkanı da yakalamış olabilirsiniz… Kimbilir kısmetinizde var ise…

***

Geçtiğimiz hafta sonu bir arkadaşımla yol üzeri olduğu için Sezai Karakoç Üstada da uğramadan geçmeyelim dedik… Uğradık da… Çay, biraz da sohbet…

Sohbet esnasında üstada da bir şey sordum… Biliyorsunuz, 2014/Aralık ayının son haftasında "Diriliş Gazetesi” yeniden mi çıkıyor? Başlıklı bir köşe yazısı yayımlamıştım. Tabii üstada o tarihten sonra da bir iki kere daha uğramış olmama rağmen şu köşe yazımda bahsettiğim gazete meselesinin akıbetinin ne olduğunu sormamıştım. Fakat benim bu yazımdan sanırım 1 ay sonra "Diriliş” isminde bir gazete çıktı. Zamanlaması o kadar mı denk geldi onu da bilmiyorum (!). Tabii ilgili gazeteyi bir yerlerde görüp okumuş, yazar kadrosuna, bazı yazarların yazılarına kadar şöyle bir bakmış, ardından da Sezai Bey’in bahsettiği ve çıkartacağı "Diriliş Gazetesi” ile bu gazetenin aynı olamayacağı ihtimali aklımdan o an için geçmişti. Ama tam olarak emin de olamadım, gazetenin çıkış zamanlamasına da bakınca..

İşte, en son o Sezai üstadı ziyaretimizde aklıma bu mesele geldi ve kendisine şunu da sordum; "Üstad, gazete projesi ne oldu, çıkacak mı bekliyoruz, ayrıca bir gazete gördüm adı da "Diriliş” fakat sizinle bir alakasının olamayacağını düşünüyorum inceledim o gazeteyi ama gene de size de sormak istiyorum” dedim. Sezai Üstad cevaben; "hayır o gazeteyle bizim bir alakamız yok, birileri duydu belki de bizim bu gazeteyi çıkartacağımızı, önümüzü kesmek için yaptılar belki, kimbilir” diye, bir cümle sarfetti.

Haliyle bu konu da, yukarıda belirttiğim tarihte ve adı geçen köşe yazımı yayımladığım için bu bilgiyi de okuyucularıma vermem boynumun borcu. Neden derseniz, benim o köşe yazımdan kısa bir süre sonra bu gazete çıktığı ya da o vakte denk geldiği için, o yazımı okuyanlar bahsettiğim gazetenin bugün yayımlanan ”Diriliş” gazete olduğunu düşünebilir, zannedebilirler…

Sonuç olarak, üstad Sezai Karakoç’un çıkartacağı ve benim o köşe yazımda bahsettiğim gazete, günümüzde yayımlanan "Diriliş Gazetesi” değildir. Üstad Sezai KARAKOÇ’un çıkarmayı düşündüğü gazeteyle de yakından-uzaktan hiçbir alakası yoktur, biline…

Sağlıcakla kalın…

 

| May 05 2015 | Ziyaretçi: 3093
Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI