radyobir
radyobir

Müzik ve Yaşam - 2: Anadolu Rock

Bir hazinenin bulunması gibi. Ama bu yağmalamak değildi, o kaynağın var olduğunu cümle aleme duyurmak ve o kaynağın çok şekilde kullanılabileceğini göstermek için bir nevi seferberlikti. İlk etkisi herşeyden önce Anadolu'nun kokusunun bence bu yeni ama yerel müzik türü sayesinde daha geniş kitlelere yayılmasıdır.

06 Ağustos 2014 12:10 | Güncelleme :06 Ağustos 2014 14:57 | Kategori: Müzik

Derleyen:@Hüsnü ÇORUK

Anadolu Rock terimini oluşturan iki kelimeden ilki bir kaynağı diğeri ise bir yöntemi belirtir. Şöyle de olabilir. Amaç ve araç. Anadolu’muz, aşıklar ve düşünürler diyarı. Ergüder Yoldaş’ın yıllar sonra karısı Nur Yoldaş vasıtasıyla bizlere ulaştırdığı ‘Sultanı Yegah’ plağının arka yüzünde yer alan Anadolu parçasında dile getirdiği gibi belki ” burcu burcu elma kokan” ulu bir bölge. Fiziksel ve simgesel. Bünyesinde söylenmiş özlü sözleriyle, saf kirlenmemiş ezgileriyle, ele aldığı temalarıyla yararlanılması gereken bir bereketli vaha. 68 kuşağının bazı müzisyenlerinin çabalarıyla hep himaye edilen, önünde eğilinen ve tükenmez gibi gözüken bu vaha, 70’lerin ortalarına dek önce Anadolu Pop, daha sonra da Anadolu Rock türünü yayacak ve geliştirecek müzisyenler ve gruplar tarafından didik didik edildi.
 
Bir hazinenin bulunması gibi. Ama bu yağmalamak değildi, o kaynağın var olduğunu cümle aleme duyurmak ve o kaynağın çok şekilde kullanılabileceğini göstermek için bir nevi seferberlikti. İlk etkisi herşeyden önce Anadolu’nun kokusunun bence bu yeni ama yerel müzik türü sayesinde daha geniş kitlelere yayılmasıdır. Türküler bu sayede daha çok insan tarafından dinlenilir oldu, atlanılan güzellikler ve unutulan, unutulmamayı bekleyen ezgiler yeniden canlandı. Anadolu’nun bağrında yetişmiş şairler sözleriyle, ozanlar ezgileriyle bizden yararlanın dediler yüzyıllar öncesinden. Ve yararlanıldı da. Müzisyenler ve gruplar açısından bakıldığında işin kaçınılmaz olarak önceliği izleyicileri şaşırtmaktı. Türün öncül gruplarının daha arenaya çıkmadan ilk yaptıkları ve oyunun ilk kuralı kendilerine şöyle çekici birer ad bulmaktı. Anadolu’yu kasıp kavurmuş Mogollar, Binbir Gece Masalları’ndaki Ali Baba hikayesindeki hırsız ve katil çetesi Hharamiler, isim kısmını biraz abartan kıbrıslı grup Ergenekon Destanı, bütün Türkiye’yi Edirne’den Kars’a kadar dolaşan trenin adını alan bu şekilde tüm ülkeyi temsil eden bir isim kullandıklarını söyleyen Kurtalan Expres, Amerika’daki vahşi ve cesur yerli kabilesi Apaçiler’i çağrıştıran veya bir ihtimal sokak serserisi anlamını da taşıyan Apaşlar, Erzurum Bölgesini hatırlatan Dadaşlar gibi gruplar diğer yandan da şov dünyasına uygun giysiler ürettiler.
 
Bu gruplardan Moğollar isimlerini Sultanahmet’te Hollandalı bir müzik adamının önerisiyle almış, kılıçlı postlu giysilerini ise, Öztürk Serengil’in katkısıyla oluşturmuşlardı. Motifli kısa yelekler, çobanların giydiği cinsten kabanlar, deri çizmeler, yüzük, kolye gibi aksesuarlar bu folklorik kökenli ama batı enstrümanları ağırlıklı müziğin görsel kısmını oluşturdular. Vazgeçilmez doğal unsur ise özgürlük ve gençliği simgeleyen uzun saçtı. Hemen herkes çizgiroman karakterlerimiz Karaoğlan ve/veya Hun türkü Tarkangü’ı andırıyordu (Aslında Tüm dünya gençliği, hippi akımının öncüleri ve devamını getirenler buna benziyordu o sıralar). Peki, kimlerden esinlenildi? İçlerinde en eskisi herhalde 16. Yüzyıl Türk halk şairi ve ozan PİR SULTAN ABDAL.

Aldığı eğitime karşın Divan Edebiyatı içinde yürümeyi seçmeyen, Anadolu Aleviliğinin bu çok önemli adı şiirlerinde devletin ağır idari uygulamalarına karşı gösterdiği tepkiyi de dile getirerek onları sosyal yönden vurgusu kuvvetli bir hale getirir. PİR SULTAN ABDAL bir yüzyıl sonraki KARACAOĞLAN’ı, o da 18.Yüzyıldaki DADALOĞLU’nu etkilemiştir. KARACAOĞLAN (1606-1679) şiirlerinde aşk, doğa sevgisi, ayrılık acısı, gurbet ve sıla özlemi ve ölüm kavramı gibi kavramları ele almıştır. Yabancı kelimeleri (Arapça, Farsça) neredeyse hiç kullanmadan günlük konuşma diliyle arı bir Türkçeyle yazmış şiirlerini. Bu türün öncüleri hem kaynağa hem rock müziğine gönül vermişlerdi. Öncüler derken kendi adıma CEM KARACA, MOĞOLLAR, BARIŞ MANÇO ve KURTALAN EKSPRES ve ERSEN ile DADAŞLAR düşüyor aklıma.
 
Mutlaka başkaları da var MURAT SES gibi ama bende tekil örnekler dışında iz bırakanlar bunlar. Fazlasıyla söz konusu sanatçılar ve grupları dinledim. DAĞLAR DAĞLAR ile dinleyicileri doğanın ululuğu ve iç yalnızlığı içerisine çekip bir garip yolculuğa çıkartan BARIŞ MANÇO, kendi tasarladığı sahne kostümleri, parmaklarını kaplayan çok sayıda iri yüzük, boynunda kolyeler, uzun mintanlar ve işte BARIŞ dedirten kendine özgü el kol hareketleri (CEM YILMAZ çok güldürmüştü Anadolu Rock tarzını belirleyen bazı vücut, kol ve el hareketlerinin taklidini yaparken) ile yoğun bir sempati duygusu yaratmış ve yığınların kalbini kazanmıştı. Yetmiş yaşlarındaki dedem ” saçları uzun, biraz zıpır bir tip ama çok güzel söylüyor ” diyerek, siyah beyaz televizyondaki İŞTE DEVE İŞTE HENDEK konserini yorumlamış ve biz torunlarıyla ve babaannemle birlikte parçaya eşlik etmişti. BARIŞ’ın DÖNENCE parçasının onun doruk noktası olduğunu düşünüyorum. Aslında tüm eserlerini karşıma getirdiğimde bu yargım değişebilir de. Genelde atasözleri ve halkın deyişleri üzerinden yürüttü eserlerini. Orta sınıf halkın özlemlerini dile getirdi. Çocuklara sevgiyle yaşlılara saygıyla ve hayranlıkla (örneğin SÜPER BABAANNE) yaklaşan Türk örf, adetinin müzikteki sözcüsü gibiydi. Çocuklara özel olarak kucak açmış ve televizyon programıyla da bir neslin çocukluğuna katkıda bulunmuştu). İlk parçalarından biri, çok güzel ve duygusal bir KOL DÜĞMELERİ, birbirine kavuşamayan aşıkları simgeler (Bir bayan arkadaşımın eğitimli kocası bu parçayı” ulan, kol düğmelerinin birbirine kavuşmaması gibi bir saçmalığı kim yazmış ?” diye eleştirmiş zamanında.

Ülkede ne kadar bilinçsiz, bilgisiz insanlar bulunduğu konusunda dehşete düşmüştüm bu anı bana iletildiğinde). BARIŞ kendi değerlerimiz ile batınınkileri gayet sakin ve neşeli bir üslupla LAHBURGER adlı eserde kapıştırmıştı. LAHMACUN ile HAMBURGER’in didişmesinden LAHBURGER sonucuna ulaşıyor ve bir uzlaşma arıyordu. Zaten BARIŞ’ı CEM KARACA’dan ayıran en büyük özelliği bu uzlaşma tutumuydu. Uç noktalara gitmeden neşeyle halletmeye bakıyordu zıtlıkları. Hoşuma giden bir eseri de iki cinsi mukayese ettiği HAVVA KIZI MERCİMEK adlı çalışmasıydı. OĞLANDIR, OKTUR, KIZDIR NAZDIR diyerek bu iki cinsin özelliklerini döktü. Tuhaf, etkili ve o dönemin batıda esen progressive rock türünden esinlenmiş bir havası olan KENDİMİ HIYAR GİBİ HİSSEDİYORUM daha da ilginç gelir bana. Bir erkeğin yalnızlığını, umutsuzluğunu anlatan şarkı başlangıcında yakılan bir kibrit sesiyle açılır. BARIŞ’ın geçmişe, kaybettiklerimize (doğa, eski örf adetler, vs) yoğun bir özlem duyduğunu düşünürüm devamlı. Onun çeşitli eserleri arasında fırsat buldukça dile getirdiği, ama sert bir şekilde değil, öfkeli biçimde değil ama dokunaklı bir tonda vurguladığı bir arayış vardır. Bu temayla ilgili önemli bir çalışma olan ARKADAŞIM EŞŞEK, BARIŞ’ın çalışmaları içinde beni özellikle hüzünlendirir. Bu duygu, bağın derinlemesine kurulduğunu gösterir. Sadece çocukluğun değil bence masumiyetin kaybolmasıdır ve büyüleyicidir naif sözlerine karşın. Ama CEM KARACA bambaşkadır. Sesinin gücünün BARIŞ’ınkinin çok üzerinde olmasıyla açıklanamaz bu farklılık…

Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI