radyobir
radyobir

Müzik ve yaşam - 4

Babamın GUARRARD marka bir pikabı vardı. İleride ne anlama geldiğini öğreneceğim 45 ve 33 devirli plaklar yanında 78 devirli taş plakları da çalan, hem de üç dört plağı bir anda koyduğunuz anda bunları sırasıyla otomatik olarak indiren harika bir cihazdı. Plakları hiç yadırgamadım. Sanki hep yaşantımda var olmuşlardı. Ve bu pikap bana geniş bir beste dünyası armağan etti.

01 Aralık 2014 13:32 | Güncelleme :01 Aralık 2014 13:48 | Kategori: Müzik

DERLEYEN: Hüsnü ÇORUK

Adana. Başka bir il. Şalgam ve portakal diyarı. Mahalle sakinlerinin buraya hiç kar yağmadığını ya da yaşamları boyunca kar görmediklerini söyledikleri şehir.Oraya gelip de ikinci yıl sonunda kar, tül gibi dökülüp her yanı beyaza boyadığında sokaklardaki coşkulu şöleni izlemek harikaydı. Şehir yepyeni bir güzellik keşfetmiş gibiydi.

Yazıldığım sınıfta yeni öğretmenime çabucak ısınmıştım. Konya'da fişleri kaybettiğim için beni kulağımdan tutarak müdüre götüren öğretmenimden sonra sevecen, bilgili ve koruyucu bir eğitmen görmüştüm. Bana ve yine çalışkan Gül adlı başka bir öğrenciye özel bir ilgi gösteren bu elli yaşlarındaki kadının isim ve soyadı komik biçimde uyumluydu: Eğmen Teğmen. İstanbul'a geçtiğimizde bana Adana'dan KÜME dergileri yollamıştı bir yıl boyunca. Allah rahmet eylesin.

Celalettin Seyhan adlı okulun arka tarafında kurulmuş sabit çingene pazarında çok sayıda küçük kulübede hayal bile edemeyeceğimiz denli çeşit ve adette resimli mecmua satılırdı. Okul çıkışı mutlaka, mutlaka buraya uğrar, kulübeleri gezer, raflardaki dergilerle deliye dönerdim. Burada bir kez hırsızlık yapmış, bazı çizgiromanları önlüğümün altına sokmuş, oradan sıvışırken izbandut gibi bir çingene tarafından yakalanıp azarlanmıştım.

 

Mahallemiz ise sanki çok içten insanların buluştuğu bir mekandı. Akşamları, apartman sakinleri, büyükler ve çocuklar sokağa çıkar, oyunlar oynanır, koskoca insanlar toplu halde şarkılar söyler, biz çocuklar da büyüklerimizin neşe içindeki hallerinden ziyadesiyle mutlu olurduk. Şehirde sinema tutkum ve bilgim giderek gelişiyordu. Kovboy ve korku filmleri seyrettiklerimin arasından beğeni yönünden sıyrılıyordu. Müzikleri ise o filmi iyi veya kötü olarak değerlendirmemde çok etkili olabiliyordu.

Babamın GUARRARD marka bir pikabı vardı. İleride ne anlama geldiğini öğreneceğim 45 ve 33 devirli plaklar yanında 78 devirli taş plakları da çalan, hem de üç dört plağı bir anda koyduğunuz anda bunları sırasıyla otomatik olarak indiren harika bir cihazdı. Plakları hiç yadırgamadım. Sanki hep yaşantımda var olmuşlardı. Ve bu pikap bana geniş bir beste dünyası armağan etti.

Hatırladığım ilk plak bir Rus bestecinin eseriydi. Babamın değişik türler (Frank Sinatra ve Doris Day'in caz plakları, Elvis'inkiler vs.) içinde galiba bu tarzda satın aldığı tek uzunçalardı. Evde çok sayıda diğer müzik türlerine ait örneklerin arasında tek klasik plağın bulunması şu an bana garip geliyor. Babamın eğitim almamasına karşın muhteşem bir piyanist olması (bunu çeşitli uzmanlardan bizzat duydum) göz önüne alındığında.

Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI