radyobir
radyobir

"Bize kumpas dolu komplo kuruldu"

"Benim evime 21 Eylül den önce, hırsız kılığında F tipi polisler girip bilgisayarımı çalmışlardı! Utanmadan, insafsızca beni ve benim üzerimden birilerini itibarsızlaştırmak için, bilgisayarıma çocuk Pornosu yerleştirmişler. Ben, biraz teknoloji özürlü olduğumdan "nasıl olur ya bu" diye, çok hayıflandım. Teknoloji, bilgisayar konusunda uzman sayılan kişilerden Hanefi Avcı'nın avukatım Mehmet Ali ALTUN'u teknik olarak aydınlatması sayesinde bu işinde komplo olduğunu netleştirdik."

02 Nisan 2015 12:32 | Güncelleme :06 Nisan 2015 10:22 | Kategori:

NECDET KILIÇ ile...

Röportaj: @Sezai ŞENGÖNÜL
-----------------------------------------

Necdet Bey öncelikle aile köklerinizden kısaca bahseder misiniz, okuyucularımız sizi tanısın…

07-07-1962 Mersin Gülnar doğumluyum. Annem-babam sağ. Biri kadın (veteriner) toplamda dört kardeşiz. Babam Köy Enstitüsü mezunu ve emekli öğretmen. Annem emekçi ev kadını. Abim makine mühendisi, diğer bir kardeşim tütün experi. Ben de lise mezunuyum ve ticaretle (Cafe işletiyorum) uğraşıyorum.

Dedem (kökenimiz Toroslarda göçebe yaşayan) Türkmen Karamanoğlu Beyliğinden. Anamın kökeni çok eskiden Lazkiye Araplarına kadar dayanıyor. Anne tarafımdan büyükbabam, 1.Dünya savaşına ve kurtuluş savaşına katılmış, tarih kitaplarında ismi geçen madalyalı bir gazidir. Molla Hasan lakabıyla bilinir. Hatta Yemen’e savaşa gitmiştir…



Ben Erternasyonalist bir insanım…

Yaşam tarzınıza göre kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bana soracak olursanız; ben Enternasyonalist bir insanım. Kürt, Türk. Ermeni, Laz, Çerkez, Meksikalı, Rus, Arap, Çinli, Japon, Hristiyan, Müslüman, Musevi kadın-erkek farketmez, çünkü hepimiz kardeşiz! İnsanız…

Birazdan ayrıntılara gireriz ama öz olarak "Sol” ile yollarınız nasıl kesişti?

Benim dünyaya sol pencereden bakmam dünyaya gelişimle birlikte başladı sayılır. Köy enstitüsü mezunu öğretmen bir babanın oğlu, Emperyalistlerin işgaline karşı kurtuluş mücadelesine katılmış bir dedenin torunu olmam, yine çevresi genelde devrimci sosyalistler, sosyal demokratlarla dolu bir Akdeniz’li bir Çukurova çocuğu olarak dünyaya gelmiş olmam bunda en büyük etkendir. Sülalemden almış olduğum ve haksızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa, zorbalığa, baskılara karşı duruş kültürüyle yetiştiğim için Solcu, devrimci sosyalist oldum.

Şimdi biraz detaya inecek olursak… Sol cenah içerisinde nerelerde bulundunuz, solculuk serüveninizin gelişimi yani…

1980 öncesi sempati duyduğum THKP-C Kurtuluş hareketi saflarına katıldım. Süreç içerisinde Kurtuluş hareketinin uygun gördüğü alanlarda insiyatif alıp, Mersin, G. Antep, Adana, Tarsus, Ankara ve İstanbul bölgesinde mücadele ettim. ÖDP sürecine destek verdim. Sonrasında bağımsız birey olarak mücadeleye destek verdim. Hiç bir parti veya gurup ya da oluşumla organik bir ilişkim yoktur. Geleneğimizi devam ettirmeye çalışan SDP’yi destekliyor, mitinglerde SDP kortejinde yürüyorum.

Gelelim Devrimci Karargah Örgütüne (D.K'a) … Bu konuda, Medya’da epeyce polemikler oldu... Size net bir soru sorayım o vakit, böyle bir örgüt var artık bunu kamuoyu biliyor... Ama sizle ilintisi ne?

Beni de dahil ettikleri, Devrimci Karargah dosyası incelendiğinde, böyle bir örgütün var olduğu, yapılan eylemlerden cezaevinde ve yurt dışında bulunan DK örgütünü savunanlardan, DK örgütünün internet sitesinden anlaşılacaktır.

Zaten İstanbul 9. özel yetkili mahkemedeki duruşmalarda, DK (Devrimci Karargah) davasının siyasi savunmasını yapanlar, DK örgütünü savunup eylemlerini açıkça da üstlenmişlerdir. Dediğiniz gibi de yargılandığımız bu dava vesilesiyle haksız yere birçok kez adımız bu şemsiye altında anıldı. Burada çok tuhaf olan şey şu; DK davasını savunan arkadaşların ısrarla başta H. Avcı olmak üzere, benim ya da bizim dosyadaki diğer arkadaşlarımızdan hiçbirinin, hiçbir şekilde DK (Devrimci Karargah) ile alakamızın olmadığını söylemelerine, altını ısrarla çizmelerine rağmen bizim bu dosyaya dahil edilmemiz! Düşünün birde, yurt dışından yayınlanan DK sitesinde 11-9-7nolu açıklamalarda, benimle ilgili de; "Nejdet Kılıç DK’ın finansörüyse biz sıkıntıdayız, paralar nerede? Bizim, D.K’ın (Devrimci Karargahın), Nejdet Kılıç ile hiç alakası yoktur” şeklinde bildiri yayımlamalarına rağmen, bizler bu davaya dahil haldeyiz.

Ayrıca ben bu davada İstanbul Beşiktaş’taki Özel yetkili mahkemede yaptığım savunmada da belirttiğim üzere "Bizler, devrimciler örgütümüzü ve yaptıklarımızı ucunda ölümde olsa yine savunuruz. Nitekim 12 Eylül Darbesinde yargılandığımız Adana 6. kolordu 1.Nolu sıkıyönetim mahkemesindeki THKP-C Kurtuluş davasında siyasi savunma yapan ben ve iki yoldaş idam cezasına çarptırılmıştık. Eğer ben veya bizim dosyadaki arkadaşlar DK’cı (Devrimci Karargah) olsa idik, hiç çekinmeden orada da bunu savunurduk” dedim. Yine Beşiktaş DGM’deki savunmamda mahkeme heyetine "Siz 12 Eylül’ü bile aratıyorsunuz, bu dava Kurtuluş -Dev-Yol davaları gibi tarihe geçecek bir dava. Ben ve arkadaşlar geleneğimizi temsil eden, açık alanda kitle mücadelesi yürütüp, yasal bir parti olan SDP‘liler iler D.K’nın (Devrimci Karargah’ın) tespit ve mücadele tarzları çok farklıdır.” dedikten sonra, savunma dosyasını Mahkemeyi protesto etmek amacıyla fırlattım. İçerisi karıştı arbede çıktı. Dışarıda da başta SDP-DEV-LİS’liler olmak üzere tüm devrimci sosyalistler, demokratlar, milletvekilleri devrimci dayanışma sergileyerek bizleri yalnız bırakmadılar. Kısacası DK ilebenim bir alakam yok...

Kumpas dolu komplo!

Peki, bu kadar açık ve net veriler varken, DK yöneticileri sağda solda, basın organlarından bile "Necdet Kılıç’ın bizimle alakası yoktur” derken… Neden sizi DK’ya, ısrarla dahil etmeye çalıştılar ki ve kimler bunlar?

Evet, biraz önce ifade ettiğim gibi benim, DK ile uzaktan yakından kesinlikle bir ilgim yoktur. Mahkemede de söylediğim gibi, beni bu davaya H. Avcı’nın "Haliçte Yaşayan Simonlar-Dün Cemaat Bugün Devlet” isimli kitabından dolayı dahil etmişlerdir. H. Avcı’yı itibarsızlaştırmak, onu cezalandırıp tasfiye etmek için beni bu davaya iliştirmişlerdir. Kısacası, "Kumpas dolu komplo” kurulmuştur, F tipi cemaat tarafından….

7 sinden 70’ne kadar herkes… Yahu, örgüt lideri olduğu iddia edilen kişi ve diğer yargılanan sanıklar (siz ve diğerleri) dışarıya önce çıkıyor ama "örgüte yardım ve yataklık etti” diye, hakkında iddialarda bulunulan H. Avcı çok sonraları dışarı çıkıyor, siz bu durumda neler düşündünüz?

Evet, ben 2012 Mayısında tahliye olduktan sonra, CNNTÜRK’te yayımlanan röportajımda da bu konudaki fikrimi belirtmiştim. Ben, güya komplocuların iddianamesinde DK örgütün yöneticisiyim, paratura finansörüyüm, üyesiyim. H. Avcı’da örgüte yardım yataklık etmişmiş! Şöyle düşünün; yani arabayı ben sürüyorum, süratli olduğumdan kaza yapıyorum, yaralı var, hasar var. H. Avcı arabanın içinde olduğundan kazaya neden oluyor ve beni bırakıyorlar. H. Avcı’yı da içerde tutuyorlar. İşte bu örnek bile, cemaatçi zihniyetin ne kadar vicdansız ve ayrıca da kasıtlı hareket ettiklerini gösteriyor. Ben her zaman söyledim, söylemeye de devam edeceğim; bu komplo davası H. Avcı’nın yazdığı kitap ve H. Avcı’yı cezalandırıp tavsiye etme davasıdır. Beni ve sosyal ilişkilerimin olduğu SDP’li arkadaşları, yine dosyadaki diğer arkadaşları bu davaya monte etmişlerdir. Bu torbaya hepimizi doldurup, algı operasyonu yapmışlardır. Benim hasbelkader SDP’liler ile değil de, KCK’lılarla da sosyal ilişkilerim olsaydı, KCK ‘yı da bu torbaya doldururlardı. Yani beni köprü yaparak mahkemede Av. Fidel OKAN Bey’in de söylediği gibi; "Anahtar N. Kılıç’tır, H. Avcı’yı cezalandırıp tasfiye etmek istemişlerdir. İstemişlerdir diyorum, çünkü vuruşma-çatışma devam ediyor… Edeceğe de benziyor. H. Avcı’da, öyle kolay tasfiye edilip, teslim olacak biri değildir. Tanıdığım kadarıyla, inançlı kararlı, haklılığına inandığı bir durumda, sonuna kadar mücadele edecek bir kişiliğe sahiptir.”

H. Avcı ile birlikte aynı davada yargılandınız/yargılanıyorsunuz… Şimdiye kadar söylediklerinizin dışında, bu gün bu saat itibarıyla ek bir şey var mı söyleyeceğiniz? Farklı bir şey…

21 Eylül Komplosunun üzerinden yaklaşık 5 sene geçti, zaman geçtikçe tüm gerçekler birer birer daha da ortaya çıkıyor, çıkmaya da devam edecek...

Yargılandığımız İstanbul 9. özel yetkili mahkemesinin de, Yargıtay 9. Dairesinin de çoğunluğun cemaatçi bir zihniyete sahip olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden yaptığımız savunmaları ve avukatlarımızın itirazlarını dikkate almadan, hukuk dışı kararlar verip cezamızı onamışlardır. Bu hukuka adalete aykırıdır.

Kimi, kime şikayet edebilirdiniz ki!

Avcı ile ilgili bazı mahkeme kararları geçtiğimiz günlerde bozuldu. Gerekçesi de hukuka aykırılıklar olduğu içinmiş. Haliyle aynı davada siz de yargılanıyorsunuz o halde sizin içinde benzer bir karar olması gerekmiyor mu mantıken?

Bende adaleti bekliyorum. Hukukun tecellisini bekliyorum. Zaten tekrar, kararın düzeltilmesi için avukatlarımızın yaptığı itiraz kabul edilerek, Yargıtay 16. dairesine verilen cezaların bozulması yönündeki talebimiz ilgili olarak ilgili dairenin savcısı da önceki verilen kararın hukuk dışı olduğunu ve bozulması gerektiğini belirtmiştir. Bu konuyla ilgili size gösterdiğim bazı belgelerden de anlaşılacağı üzere 9. dairenin verdiği karar gerçekten hukuka aykırıdır. Dediğim gibi, temennimiz, umudumuz bir an önce beraat edip, haklılığımızın bir an önce ortaya çıkmasıdır. H. Avcı’nın beraatını istediğine göre, doğal olarak benimde beraat etmem gerekir. Çünkü, H. Avcı ile ben, dosyada direk hukuki açıdan verilecek kararda birlikte değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Sonuç olarak Yargıtay savcılığı durumuma itiraz etmemiş, yani yalnız örgüt mensubu olarak ben kalmışım. Ancak benim itirazım üzerine inceleme yapacak. Yargıtay 16. Ceza dairesi konuyu inceleyip karara bağlayabilir, ayrıca avukatım Yargıtay savcılığına da yeniden müracaat etti.

Tüm bu kadar delilleri, savunmaları, çelişkileri, kel alaka bağlantıları görüp de; mahkeme heyetinden bir hakim, savcı, hukukçu ve yardımcı kolluk kuvvetlerinden polis ya da diğer kolluk kuvvetleri bir girişimde bulunamadılar mı?

Kimi kime şikayet edeceksiniz, kimden hukuki adaletli bir davranış bekleyeceksiniz! Önce de belirttiğim gibi zaten 21 Eylül komplosunu düzenleyenlerde, 9. Özel Yetkili Mahkeme de, Yargıtay 9. Daire de zihniyet olarak cemaatçi bir zihniyet çoğunlukta!

Hani olur ya; merhametli hakikaten delikanlı birisi çıkar mı çıkar, o anlamda sordum. Sonuçta tüm herkes onlardan değildir herhalde…

Evet… Nadiren de olsa vardır belki ama bu meselede, öyle durumlarda öyle birileri çıkmadı. Göremedik biz. Bu arada tabiî ki bizi mahkemeye getirip götürenler, vatandaki TEM polislerinin bazıları bu komplonun farkındaydılar ama yapacakları bir şey yoktu. Çünkü, güç cemaatçi zihniyetin elindeydi ve herkes korkuyordu.!

Hırsız kılığında F Tipi polisler…

Ayrıca birde size isnat edilen suçlara cevaben bilgisayarınıza yasal olmayan bir şekilde bilgiler ya da programlar yerleştirildiğini iddia ettiniz. Bu konu da delilleriniz var mı peki?

Size şimdi göstereceğim şu belgelerden de anlaşılacağı üzere, cemaatçi zihniyetin birçok şeyleri; Hile! Benim evime 21 Eylül den önce, hırsız kılığında F tipi polisler girip bilgisayarımı çalmışlardı! Utanmadan, insafsızca beni ve benim üzerimden birilerini itibarsızlaştırmak için, bilgisayarıma çocuk Pornosu yerleştirmişler. Ben, biraz teknoloji özürlü olduğumdan "nasıl olur ya bu” diye, çok hayıflandım. Teknoloji, bilgisayar konusunda uzman sayılan kişilerden Hanefi Avcı’nın avukatım Mehmet Ali ALTUN’u teknik olarak aydınlatması sayesinde bu işinde komplo olduğunu netleştirdik.

Zaten Avukatım olan kişinin çok iyi bir savunma yapması sonucu bu davadan BERAAT ettim. Bu söyleşiniz vesile ile bir kez daha savunmamdaki yardımlarından dolayı H. Avcı’ya ve mükemmel savunmasından dolayı Avukat M. A. Altun’a teşekkür ederim. Polis internete bağlandığım ADSL hattını 30.08.2010 tarihinde dinlemeye almış. Eve geldiklerinde bilgisayarın yedeğini evde alıp, bir suretti de bana vermeleri gerekirken şifre var çözmeye götüreceğiz gibisinden şifre yok olmasına rağmen kasıtlı olarak alıp bilgisayarı şubeye götürüyorlar. Bir kere bu şekilde götürmek hukuken usulsüzmüş zaten. Ardından da yani bilgisayar gittikten sonra, güya "bilgisayarda çocuk pornosunu izlediğime” dair dosya bulduk diye tutanak tutuyorlar. Bu konuda iftira attıklarına dair Hanefi Avcı’da mahkemeye duruşmalar sırasında dilekçe verdi. Çünkü benim üzerimden onu da etkisizleştirecekleri için Hanefi Bey’de benim hiç anlamadığım bu konuda bana yardımcı oldu. Hanefi Bey’in bu konudaki görüşü şöyleydi;"Suç duyurusunda bulundum ama mahkeme hiçbir şey yapmadı, dilekçede belirttiğim gibi polis tutanağına göre bir saniyede bir defasında 6 bir defasında 5, bir defasında 4 ayrı görüntü veya resme bakıldığı yazılı, bu fiilen imkansız. Bir saniyede bir resimden diğerine geçmek bile mümkün değil. Üstelik bazıları filim .. ayrıca uluslararası anlaşma gereği çocuk pornosu bulununca, kanunen o porno görüntüleri yayan siteleri ilgili ülkelere bildirme mecburiyeti var, hiç böyle bir işlem yapmamışlar. Birçok kişiye polislerin bu görüntüleri yüklediği veya arama sırasında evlere CD koyduğu biliniyor. Aynı davada yargılandığımız Necdet Kılıç’ın bu olayına baktığım da bu işi teknik olarak bir polisin koymasından başka türlü yorumlamam imkansız…”

Dolayısıyla tüm bunlardan sonra mahkemeye gelen bilirkişi raporları da lehime çıktı. Bu davadan haliyle de beraat ettim.



Yazacaklarım bazılarını rahatsız edecek!

Silivri’ye gelelim… Orada ilginç birşeyler oldu mu? Size karşı muamele de, davranışlarda…

Sezai Bey bunların ayrıntısını ileride yazacağım… Şimdi kısa notlar alıyorum, yayınlayacağım o kitabım da. Bütün bunları belgeleriyle ayrıntılarıyla yazacağım. Yazacaklarım hem yurtdışı, hem de yurt içinde birilerini rahatsız da edecek! Gerçeklerin ortaya çıkması için yazacağım. Beşiktaş’taki özel yetkili mahkemeye çıkarken yapılan muayenede, sadece benim, ayak tendonlarımda tekme izlerinden oluşan işkence raporu mevcuttur. Buradan, Beşiktaş’ta TEM polislerini dışarı çıkarıp, korkusuzca, herkesin cemaatçilerin zihniyetinden korktuğu bir dönemde bana işkence yapıldığına dair raporu veren o hanım doktora da teşekkür ederim.

Sonrası biliniyor… Mahkemece tutuklanıp Metris Cezaevine getirildik. Metris’te tek kişilik Hücrelerde kaldık. Sonra Silivri’ye getirildik. Ben İ. Turgut ve G. Kubilay B blokta aynı koğuşta kaldık. Burada koşullar, hem Metris’ten, nispeten hem sonra kalacağımız Tekirdağ F Tipinden daha iyiydi. Silivri’de de çok farklı bir durum yoktu.

Tekirdağ F Tipi ise çok farklıydı. Resmen Hücre de kalıyor, Tecrit ediliyorduk. Sık sık yapılan hücre baskınları, havalandırma, telefon, gazete, görüş vs. cezaları A Takımı dedikleri gardiyanlarla fiziki saldırılar hepsi işkenceydi! Burada ilk başta, dosyanın en yaşlıları olarak K. Hamzaoğlu, İ. Turgut ve ben kalıyorduk. Sonra K. Hamzaoğlu tahliye olunca, ben ile kadim dostum yoldaşım mahpus arkadaşım sevgili İBO ile ikimiz kaldık.

Birde ilginç bir şey var. Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum… Size yapılan o operasyonlar esnasında lehe konuşan bir sürü insan vardı… Bunlar yazar çizer ve politikacılardı.. Bu "Paralel Örgüt" meselesi çıktıktan sonra… 17-25 Aralık’tan sonra yani… Bakıyorsunuz ki, o aynı insanlar, farklı bir şemsiyenin altına girmişler gibi, sizin de dikkatinizi çekti mi bu?

Gazeteci, Ferhat Ünlü’nün ilk defa dillendirdiği "Paralel Yapı” günümüzdeki adıyla; "Cemaatçiler” ile mücadele meselesinde, sizin de belirttiğiniz gibi, dün başka bugün başka yazıp çizenler var tabiî ki. Bu onların omurgasızlığı! Sağlam bir duruşu, inancı olmayanlar, rüzgar ne yandan kuvvetli eserse, o tarafa yatarlar. Kişisel çıkarları neye uygunsa o yana geçip saf tutarlar!

"Kerebiçi aldınız mı” sözüm tapelerde kriptolu/şifreli konuşma...

"Paralel Yapı veya Örgüt” diye nitelendirilen bu yapıya karşı verilen mücadele konusunda ne düşünüyorsunuz…

Hukuk, adalet, demokrasi herkese-hepimize lazım. Yapılan soruşturmalar, yargılamalar adaletli olmalı. Hukuksal olmayan yollara sapılmamalı, F tipi cemaat öyle bir çırpıda bitirilecek bir yapı değil, bu konuşuluyor ve zaten az çok da bilmesi gerekenler tarafından biliniyor. Öyleyse daha koordineli, daha özenli ve uzun vadeli planlamalar yapıp, toplanan delilleri, ilişkileri hukuki çerçevede değerlendirmek ve ona göre neticeye gitmek gerekir.

Az evvel bana gösterdiğiniz bir belge ile ilgili de bir şey sormak istiyorum… Burada farklı isimler var. Fakat size ait telefon numaralarının i-mea numaraları dökümüymüş notlardan baktığım kadarıyla. Bu kanunsuz değil mi yani burada neden sahte isimlerle dinleme izni alınmış ki size. Gerçek isminiz varken.

Kanunsuz işlem… Evet, sahte isimler üzerinden dinleme yapılmış. Ben ve H.Avcı hariç bu davadaki diğer tüm kişilerin dinlenilme işlemleri kendi gerçek isim ve telefon numaraları üzerinden dinlenmiş. Bakın burada da belgesini gösterdim size…

Peki, telefon numaraları sizin kendi adınıza kayıtlı değil miydi, yani bu dinleme yapılan adamlarla (size takılan isimlerdeki şahıslarla) hiçbir alakanız, irtibatınız yok öyle mi?

Hayır yok… Bunlar olduğu vakit Hanefi Bey’in cep teli Edirne’de başka birinin adına kayıtlı idi, benim ki de gerçek adıma. Fakat durum yine değişmiyor ki, hukuken. O zaman da telefonlar kimin adına kayıtlıysa, onun ismiyle dinlemeleri gerekiyordu. Fakat bu uyduruk isimlerin ne benimle, ne de Hanefi Bey’le bir ilgisi yok, uydurmuşlar…

Neden böyle bir şey yapıldı sizce?

Çünkü gerçek isimlerimiz üzerinden dinleme yapılırsa, başkalarının duyacağından, oyunlarının bozulacağından endişe ediyorlardı. Başka ne olabilir ki? Birde, Sezai Bey, bu kadarla kalsa iyi... Yahu herifler, Hanefi Bey’e 2010 yılında hediye olarak Mersin’in geleneksel bir tatlısı var, adı "Kerebiç”. Daha çok Ramazanlarda olur. Gerçi şimdi her zaman bulunuyor. Yahu onu hediye olarak Hanefi Avcı’ya yollamış ve ardından da "Kerebiç’i aldınız mı” diye, teyit amaçlı olarak telefonda sormuştum. Bu şekildeki sözümü bile malum polisler tapelerde kriptolu/şifreli konuşma olarak kaydetmişler… Daha neler neler…

Keyfi olarak silahlı mücadele yöntemine başvurulmaz…

Şimdi çeşni derler ya hani.. O tür sorulara geçeyim… Dışarıda ve özgürsünüz, neler yapıyor neler planlıyorsunuz ileriye dönük…

Türkiye ne kadar özgürse bizde o kadar özgürüz. Mersin’de "Cafe” işletiyorum. Her sene düzenli olarak yaptığımız bu sene 11. sini yapacağız; "GELENEKTEN GELECEĞE!”, "Pilav Kavurma Günü” düzenliyoruz. Dostlarla zaman zaman Kahvaltı yapıyoruz. Düğünlerimizde, bayramlarda, cenazelerde, hastalıklarda, kan bağışlarında, Toplumsal duyarlılık gösterip, dayanışma içerisinde bulunuyoruz.

Bu arada, ilerde yayınlayacağım Kitabımın da hazırlığını yapıyorum. Geleceğe not düşüp, yaşananların unutulmaması -çarpıtılmaması, gelecek nesillerimize ışık tutması açısından, yazmak gerekir- diye düşünüyorum.

Biyografinize baktığımda yaklaşık 8 yıl cezaevinde yatmış olduğunuzu okudum… Cezaevi hayatı, Necdet Kılıç’a ne kazandırdı ya da ne kaybettirdi?

Fiziki olarak yıprattı. Ama düşünce ve fikir olarak olgunlaştırdı, geliştirdi. Çünkü epeyce kitap okudum orada…

Birde sol siyasi partiler var biliyorsunuz envai çeşit… Buraya mensup insanlar demokratik olarak haklarını bir şemsiye altında savunurlar genelde. Ama bazı insanlar bu şemsiyenin dışında ve silahlı mücadele vermeyi yeğlerler. Bu neden kaynaklıdır… Ve bu bazı sol örgütlerin bu metoduna günümüzde baktığınızda neler aklınızdan geçiyor?

Hiç kimse, hiçbir siyasi hareket, hiçbir parti, hiçbir oluşum keyfi olarak silahlı mücadele yöntemine başvurmaz. Keyfinden dağlara çıkmaz! Hayat hakkı tanımaz, inkar eder, işkence ederseniz işte o zaman silahını alıp dağa da çıkar. 15-16 Haziran da olduğu gibi "Gezi” eylemlerine de… İsyan edip direnir de. Zulüm karşısında isyan etmek insanlık onurudur! Şimdi, Kürt özgülük hareketi, barış sağlansa, Kürt halkının hakları anayasal güvence altın alınsa, halen dağlarda silahlı mücadeleyi sürdürmez ki, gelir siyaset yapar. Mücadelesini siyasi olarak sürdürür.

Barış süreci politikalarına destek olmak lazım…

Tam burada araya gireyim… Barış veya çözüm sürecini soralım… Ne düşünüyorsunuz bu konuda… Mevcut iktidarın bu konuda attığı adımlara nasıl bakıyorsunuz?

Silahların susması… Ölüm haberlerinin gelmemesi, anaların gözyaşı dökmemesi hepimizin istediği bir şey. Bu barış sürecinin Anayasal güvenceyle hükümet ve muhatapları arasında bir an önce sonuca bağlanmasını umuyorum. Bu bağlamda yürütülen barış süreci politikalarına herkesin destek olması gerekir.

68-78 kuşağı solcu devrimcilerin birçoğu bugün bakıyorsunuz ki, çevre hareketleri içerisinde yer alıyor, daha farklı bir çizgiye geldiler gibi sanki, hatta bir kısmı da sağ tandanslı parti teşkilatları içerisinde görünüyor. Ne dersiniz?

Sadece 68 kuşağı değil, devrimci sosyalistler, demokratlar... İnsan olan herkes artık çevreci, çevreye duyarlı!. Partiler- oluşumlar, cins ayrımcılığına, çevreye duyarlı hale geldiler. Meselelere daha geniş bakıyoruz diyelim!

Necdet Kılıç olarak dönüp geçmişe baktığınızda… "Yaptığımız yanlış şeyler varmış yahu, biz neler yapmışız” düşüncesi hasıl oluyor mu? Veya bu tür stratejik tahliller yapıyor musunuz, yaptınız mı hiç? Neler tespit ettiniz, şayet varsa …

Elbette ki, yanlışlarımız oldu oluyor da. Hareket eden, mücadele verenlerin yanlışları da, hataları, eksikleri de olacaktır doğal olarak. Çünkü iş yapıyorsunuz, üretiyorsunuz. Haliyle hatalarda olacak, yanlışlarda! Hata, yanlış yapmamak için Hiçbir şey yapmamak gerekir. Biz devrimciler, sosyalistler, proleterya sosyalistleri, sadece oligarşiye, devlete suç bulmamalıyız. Kendimizle de yüzleşebilmeliyiz! Öz eleştirimizi yapabilmeliyiz.

CHP’nin Kürt meselesi-Barış Süreci ve Demokrasi konusunda...

Solu konuşuyoruz madem CHP’yi de atlamayalım… CHP’nin mevcut hali ve gidişatı hakkında neler düşünüyorsunuz?

Son yapılan ön seçim ile belirlenen aday adaylıkları gördüğüm kadarıyla pozitif bir gelişme. Ancak, Kürt meselesi-Barış Süreci-Demokrasi konusunda iyi sınav veremediklerini de düşünüyorum.

Dünyaya şöyle bir baktığınızda… Sosyalist ve solcu ideallerle yönetilen ülkelere yani… Neler düşünüyorsunuz… Taşlar yerli yerinde mi? Ümitvar mısınız sosyalizmin geleceğinden… Heykeller de yıkılıyor bir yandan…

Reel sosyalizm yıkıldı diye, Sosyalizm bitmedi, bitmeyecektir de. Sınıflar- sömürü var olduğu müddetçe Sosyalizm umudu devam ediyor, edecektir de. Şimdilik vahşi kapitalizm 1-0 önde sayılır. Ama maç bitmedi devam ediyor…

Necdet Kılıç’ın hayatım da "şunu yaptığım için çok pişmanım” dediği çok özel bir şeyi var mı?

Evet, Tarsus’ta Faşistlere karşı verdiğimiz, anti faşist mücadelede, 1980 yazında Aziz isimli Halktan bir arkadaşı kaybetmiştik. Mersinde ki cenazeye katılmaya gelmiştik, mahallede tecrübeli arkadaşlardan kalan pek kimse yoktu ve gece disiplinsizlik edip sigara içen Aziz’i faşistler katletmişti, "niye orada tecrübeli arkadaş bırakmadık” diye, hep kendimi suçlarım!

"Avcı" ile ilk olarak yüzyüze gelmemiz…

Hanefi Avcı özür dilemiş sizlerden geçmişte, işkence meselesi yüzünden… İlk yüzyüze geldiğinizde nasıl bir hava vardı ortada. Hangi duygular hakimdi atmosferinize ve bu zor ortamı kim sağladı?

Mersinde, Aktüel dergisinden Necdet Açan vasıtasıyla yaptığımız röportajda H. Avcı gayet samimiydi ve bizlerde samimi şekilde görüştük. İlk başta, bazı kaygılar vardı tabiî ki. Karşılaştığımızda karmaşık duygular oldu doğal olarak! Bir zamanlar peşinde imha etmeye çalıştığımız ünlü polis şefi, onun açısından da Devleti yıkmaya çalışan anarşist-teröristler …. Tabii ki bu tür karmaşık duygu ve düşünceler!

Eskiden beri; "bölünme, parçalanma, yutulma ” felsefesi sağcı-solcu, İslamcı herkeste vardı… Fakat ne hikmetse bunu diyen aynı gruplar aslında kendi içlerinde çoktan bölünmüş olmalarına rağmen bunu farketmeden yıllarca kendi içlerinde bunu söylediler durdular.. Düşünsenize bir; SAĞCI–SOLCU’YA DÜŞMAN, KÜRT-TÜRK’e, ALEVİ- SÜNNİYE VB… Hala da sanki bu sözü söyleyenler bu durumu sanki net kavramamışlar gibi çelişki içindeler. "Bölünmeyelim, emperyalistler bizi parçalamasın” diyoruz, ama… Halimizde ortada… Siz nasıl yorumluyorsunuz bu ruh halini..

Benim düşüncem ve benim gibi düşünenler, Kürdü, Türkü, Alevisi ve Sünnisi ile insanca eşit biçimde birarada yaşamaktır. Yıllardır da bunun için mücadele ediyor, bedel ödüyoruz! Tabii bölmek isteyenler, çatıştırmak isteyenler olacaktır. Önemli olan, provakasyonlara gelmeden BARIŞI-KARDEŞLİĞİ-EŞİTLİĞİ sağlamaktır. Kara propagandaya, dezenformasyonlara karşı durup, doğruyu kavrayıp, mücadele etmektir.

Hem sağcıların hem de İslamcı sağcıların…

Sağcılarla aranız nasıl… Sağ aleme doğru şöyle bir baktığınızda o cenahta işler nasıl görünüyor? Ya da İslamcı kesime... Gerçi sağ deyince hepsini kastettim ben

Devrimci Sosyalist biri olarak, sağcılarla aram doğal olarak iyi olmayacaktır. Herkes için mi öyle… Hayır… Bağnaz, gerici ise bu geçerli. Bazen sağ tandanslılarla tartışıp konuştuğum olur. Çevremde pek sağcı, İslamcı kişiler yok. Hem sağcıların, hem İslamcı sağcıların "gerçekçi” yaklaşmadıklarını, dolayısıyla durumlarını tasvip etmiyorum. Yaşadığımız süreçte bize yapılanlar, adaletsizlikler, Ortadoğu’daki bazı durumlara, bazı vahşetlere rağmen sessiz kalmalar… Tavırlar… Duruşlar… Çok istisna hariç yazmamalar, çizmemeler… Çok istisnalar hariç sessizlik hali… Bunların hepsinden sonra, bunu düşünüyorum açıkçası.

Hiç diyaloğunuz olmadı mı yani, bir anı bir hatıra vesaire…

Aslında oldu. Bu davalardan dolayı Beşiktaş’ta özel güvenlik mahkemelerinde yargılanırken, sorgu, duruşma vesaire işlemler sırasında oldu. Orada hınça-hınç kalabalık vardı… Deniz Seki’den Tutun, Poyrazköy davasından yargılanan, General, Amiral, Rütbeli subaylar, İBDA-C’ciler ve bizler…

Bir dakika… Deniz Seki orada ne yapıyordu ki?

O uyuşturucu davası vardı hani. Ondan dolayı ordaydı ve ağlamaklı üzüntülü bir anında gördüm…



İBDA-C’ sanıkları yemek yerken kelepçelerimizi çıkartıyor, bizde...

Evet… Sonra?

İşte orada ilginç bir diyalog yaşadık. Kandıra’dan getirilen tutuklu İBDA-C mensupları namaz kılmak istemişlerdi. Ve banklardan başka yer de yoktu, inançları gereği ibadetlerini yerine getirmeleri için. Bunun üzerine ben ve arkadaşlarım onlar namazlarını kılsınlar diye bankları boşalttık. Onlarda daha sonra bize yardımcı oldular tabii ki…

Onlar ne yaparak size yardımcı oldular ki?

Onlar bizlerden eski olduğu için bazı şeyleri bizlerden iyi biliyorlardı. Bizler de tabi daha sonraları bunu öğrendik. Onlarda mesela biz orada yemek yerken Amerikan kelepçesi takılı olarak yediğimiz için. Rahat olmuyordu. Onlar da biz yemek yerken bu kelepçeleri gizlice açıyorlardı. Onlar bu yolu keşfetmişlerdi, bize de faydası oldu haliyle.

Generaller (Amiraller), rütbeli subaylar, herkes oradaymış… Başka ilginç bir anınız oldu mu orada?

Birde lavabo ihtiyacı için gittiğimde, klasik geçmiş olsun sözünü söylediğim uzun saçlı bir subay da bana teşekkür ederek; "siz neden buradasınız” dedi? Bizde; "Devrimci ve sosyalistiz, onun için buradayız” dedik. Ardından, o da bana hitaben; "Biz her ikisi de değiliz, fakat 12 Eylül de biz size yanlış yapmışız, bunu anladık” dedi. İsmini şu an hatırlamadım ama o uzun saçlı kişi; Deniz Kuvvetlerinde görev yapan yüksek rütbeli bir subaydı…


Sitemiz yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm haklarının sahibidir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
YUKARI